Ekonomik gelişme, demokratikleşme ve Kürt Sorunu
EKONOMİÜlkedeki siyaset uzun bir zamandan beri otoriterleştikçe, yani demokratik olmaktan uzaklaştıkça (Kürt sorununu çözmedikçe), ekonomi de baş aşağı gitmekte. Buradan da çözümün iktisatçılar tarafından değil de siyasetçiler tarafından bulunması gerektiğini anlıyoruz.
Eğer ekonomik olarak bu çıkışın arkasında demokratikleşme ve inişin arkasında da otoriterleşme yatıyorsa o zaman demokratikleşmeyle ekonomik gelişme, otoriterleşmeyle de ekonomik küçülme birbirleriyle ilgili yakın unsurlardır. Demokrasinin gelişmesi ekonominin de gelişmesi anlamına gelirken demokrasiden uzaklaşmak ise ekonominin küçülmesi anlamına gelecektir.
Ekonomimizde geçmiş dönemlerde ilginç bir gelişme oldu. AKP iktidarıyla birlikte 2013’e kadar kişi başına milli gelirimiz acayip arttı. 2004’de 6 bin dolar olan gelirimiz 2013’e geldiğimizde iki katına katlanmış 12 bin dolara gelmişti. Konuyu yakından izleyenler bu başarının, AKP hükümetinin, iktidarının bu yıllarında reformist ve demokrat bir duruşa sahip olmasına ve İMF; Dünya Bankası ve Avrupa Birliği gibi kurumların bastırmasıyla yapılan kurumsal değişimlere bağlarlar.
Ama bu 2013 tarihinden sonra tuhaf bir şey olur. Birden her şey baş aşağı gitmeye başlar. Kişi başına milli gelirimiz 12 bin’den 2020’de 8 binlere düşer. Peki ama bu şiddetli çıkış neden birdenbire şiddetli bir inişe dönüşmüştür?
Bu sorunun çeşitli cevapları vardı kuşkusuz. İktisatçılar bu hızlı büyümenin hızlı küçülmeye dönüşmesinin arkasında inşaat sektörünün fazla genişlemesinin, 2013’den sonra uluslararası likidite sıkışıklığının baş göstermesinin, tekelleşmenin artışının ya da kurumsallaşmanın bozulmasının neden olduğuna dair çalışmalar yayınladılar. Bunların her birinin bu süreçte etkisi olduğunu söylemek mümkün. Ama bence en önemli sebep, AKP+Cemaat koalisyonunun “Kürt sorunu” bağlamında bozulması ve bu bozulmanın da zaman içinde iktidarın yönetme yeteneğini tuzla buz etmesi gerçeği yatıyor.
Neden mi?
Yakın tarihe baktığımızda görürüz ki 90’lı yılların ortalarından itibaren Gülen Cemaatiyle AKP bir koalisyon olarak siyasete başlamışlar ve iktidara gelmişlerdi. Asıl dertleri de -doğal olarak- Ordu’nun siyaset üzerindeki etkisini kaldırıp kendi ideolojik pozisyonları doğrultusunda “daha İslami” bir toplum yaratmaktı. Bunda da Ergenekon, Balyoz gibi davalar açarak büyük ölçüde başarılı da olmuşlardı. Ama sürecin bir yerinde AKP, Kürt sorununu çözmek istedi. 2009’da Oslo görüşmeleriyle başlayan bir süreç başlattı. 2009 yılı boyunca çok olumlu gelişmeler ve açıklamalar oldu. Erdoğan “ Milli Birlik ve Kardeşlik projesini”ilan etti. Her şey iyi giderken birden bire yine bir şey oldu. 11 Aralık 2009’da, Anayasa Mahkemesi DTP’nin kapatılmasına ve Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk’un vekilliklerine son verilmesi kararı verdi.
Tuhaf değil mi?
Sanırım bu tarihten başlayarak “Çözüm süreci” bir tür ping pong topuna döndü. “Bir, Cemaatin elinde, bir, AKP’nin elinde” gidip-geldi. Cemaat engellemeye yönelik bastırdıkça AKP de çözmek için bastırdı. Ama sonuçta PKK ile çözüm için gerekli “güven” ortamı yaratılamayınca da masa 2015’de dağıldı ve sonunda AKP sorunu “buz dolabına” kaldırdı.
Bütün bu süreçte AKP iktidarı, bir yandan Cemaatin başarılı kişilerini görevlerinden almakla iktidar olarak zayıflarken diğer yandan da-bunun da bir sonucu olarak-giderek otoriterleşti.
Dikkat ettiyseniz 2013’e kadar yükselen zenginleşmemizin arkasında daha demokratik bir iktidar, 2013 sonrasındaki fakirleşmemizin arkasında ise otoriter bir iktidarın olduğundan söz ediyorum.
Dolayısıyla buradan şöyle bir sonuca varıyorum. Eğer ekonomik olarak bu çıkışın arkasında demokratikleşme ve inişin arkasında da otoriterleşme yatıyorsa o zaman demokratikleşmeyle ekonomik gelişme, otoriterleşmeyle de ekonomik küçülme birbirleriyle ilgili yakın unsurlardır. Demokrasinin gelişmesi ekonominin de gelişmesi anlamına gelirken demokrasiden uzaklaşmak ise ekonominin küçülmesi anlamına gelecektir.
Bunları neden mi söylüyorum bugün içinde bulunduğumuz ekonomik bunalımın ana nedeni ekonomideki sorunlardan çok ülkedeki siyasetin niteliğidir. Ülkedeki siyaset uzun bir zamandan beri otoriterleştikçe, yani demokratik olmaktan uzaklaştıkça (Kürt sorununu çözmedikçe), ekonomi de baş aşağı gitmekte. Buradan da çözümün iktisatçılar tarafından değil de siyasetçiler tarafından bulunması gerektiğini anlıyoruz.
Var mı bu ülkeyi demokratikleşecek siyasetçiler?
Arıyoruz!
İlginizi Çekebilir