© Yeni Arayış

Çin’in yapay zeka destekli eğitim reformu - Türkiye karşılaştırması (4)

Kalabalık sınıflar, materyal eksikliği ve alanında uzman sanat eğitmenlerinin sınırlı sayıda olması, yaratıcı üretim ortamlarının gelişmesini zorlaştırmaktadır.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'nde beden eğitimi ve sanat derslerine değer verilmekte, bu alanların “iyi insan” yetiştirme sürecindeki yeri vurgulanmaktadır. Ancak bu derslerin uygulama biçimi, süresi, öğretmen niteliği, dijital destek altyapısı ve değerlendirme yöntemleri açısından henüz reform düzeyinde yapısal bir dönüşüm tanımlanmamıştır. Bu durum, iyi niyetli söylemlerin pratikte etkili sonuçlar doğurmasının önünde önemli bir engel olarak durmaktadır.

Çin’de beden eğitimi derslerinde yapısal dönüşüm

Çin’in yapay zekâ destekli eğitim reformuyla birlikte en dikkat çekici dönüşümlerden biri, uzun süredir eğitim sisteminde arka planda kalan beden eğitimi ve sanat derslerinin yeniden tanımlanmasıdır. Reform öncesinde beden eğitimi, çoğu okulda haftada yalnızca bir ya da iki saatlik süreyle sınırlı kalmakta, çoğunlukla teorik ya da disipline dayalı uygulamalarla yürütülmekteydi. Bu dersler kimi zaman sınav hazırlık süreci nedeniyle erteleniyor ya da başka derslere tahsis ediliyordu. Bu durum, Türkiye'deki uygulamalarla da büyük ölçüde örtüşmektedir.

2023 reformuyla birlikte bu yaklaşım Çin’de radikal bir biçimde değiştirilmiştir. Yeni düzenlemeye göre, öğrencilerin her gün toplam iki saat fiziksel etkinliğe katılması zorunlu hâle getirilmiştir. Bu etkinlikler yalnızca beden eğitimi dersleriyle sınırlı kalmayıp açık hava sporları, grup oyunları ve bireysel fiziksel gelişimi destekleyen programları da kapsamaktadır.

Dahası, bu süreçte yalnızca öğretmenler değil, emekli askerler, profesyonel sporcular ve dijital spor eğitmenleri de sürece entegre edilerek disiplinler arası bir yaklaşım benimsenmiştir. Öğrencilerin fiziksel uygunlukları yapay zekâ sistemleriyle takip edilmekte; örneğin haftalık hareket verileri giyilebilir cihazlarla toplanarak, obezite, görme bozuklukları ve dikkat eksikliği gibi sorunlara erken müdahale olanağı sağlanmaktadır.

Sanat eğitiminde dijital ve pedagojik genişleme

Benzer biçimde, sanat eğitimi de bu reform sürecinde biçimsel bir unsur olmaktan çıkarılarak eğitimin merkezine yerleştirilmiştir. Reform öncesinde sanat dersleri, özellikle müzik ve resim, genellikle haftada birer saatlik dersler şeklinde, büyük ve kalabalık sınıflarda, teorik ağırlıklı olarak yürütülüyordu. Öğrencilerin bireysel üretkenliği desteklenmiyor, dersler çoğu zaman sınav odaklı sistemde arka plana itiliyordu. Ancak yeni müfredatla birlikte, sanat eğitimi öğrencilerin estetik duyarlılıklarını ve yaratıcılık becerilerini geliştiren dinamik bir alana dönüştürülmüştür. Haftalık ders süreleri artırılırken, sanat üretimi atölyeler, projeler ve dijital platformlar üzerinden yapılandırılmıştır. Özellikle görsel sanatlar ve sahne sanatlarında yapay zekâ destekli araçlar, öğrencilerin eserlerinin gelişim sürecini analiz etmek, geri bildirim vermek ve bireyselleştirilmiş öneriler sunmak amacıyla kullanılmaktadır. Öğretmen niteliği de bu süreçte yeniden ele alınmış; sanat alanında profesyonel eğitim almış bireylerin yanı sıra yaratıcı endüstrilerde aktif çalışan eğitmenlerin de sürece dahil edilmesi teşvik edilmiştir. Bu sayede sanat eğitimi, öğrencilerin yalnızca estetik bilgi değil, aynı zamanda kültürel ifade, özgünlük ve yaratıcı problem çözme becerileri kazanmasını sağlayan bütünsel bir öğrenme deneyimine dönüştürülmüştür.

Türkiye’de beden eğitimi uygulamasının sorunları

Türkiye’de beden eğitimi ve sanat derslerinin durumu, Çin’in son reform süreciyle karşılaştırıldığında oldukça farklı bir tablo sunmaktadır. Her iki ders grubu da Türkiye’de uzun süredir müfredatta yer almakla birlikte, uygulamada akademik derslerin gölgesinde kalmakta; bu da öğrencilerin fiziksel, sanatsal ve estetik gelişimlerinin yeterince desteklenememesine yol açmaktadır.

Beden eğitimi dersleri Türkiye’de özellikle ilkokul düzeyinde ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıyadır. İlk üç sınıfta bu dersler “Beden Eğitimi ve Oyun” adıyla haftada 5 saat olarak tanımlanmıştır. Ancak bu saatlerin büyük bir kısmı, beden eğitimi öğretmenlerinin bulunmaması, uygun alan eksikliği ya da sınıf öğretmenlerinin bu dersi akademik başarıya destek olacak fırsat olarak görmesi nedeniyle matematik, Türkçe ya da hayat bilgisi gibi akademik derslere kaydırılmaktadır. Bu durum, öğrencilerin bedensel gelişimi ve motor becerileri açısından kritik olan erken çocukluk döneminde fiziksel etkinlikten mahrum kalmalarına yol açmaktadır. 4. sınıftan itibaren haftada iki saat olarak planlanan beden eğitimi dersleri ise çoğu zaman ya uygun spor alanlarının bulunmaması ya da sınav odaklı okul kültüründe bu derslerin “akademik olmayan, ikincil bir alan olarak algılanması nedeniyle” akademik eksikleri telafiye ayrılmakta ya da pasif zaman geçirme saatlerine dönüşmektedir. Bu uygulama, dersin akademik ders kadar önemli olmayan bir alan olarak algılanmasına neden olmaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye’de beden eğitimi dersleri kâğıt üzerinde varlığını sürdürse de, uygulama düzeyinde büyük ölçüde ihmal edilmektedir. Oysa Çin son müfredat değişikliğinde bu alanı pedagojik ve teknolojik olarak merkeze yerleştirmiştir. Türkiye’de bu yapının dönüştürülebilmesi için yalnızca ders saatlerinin artırılması değil, aynı zamanda bu saatlerin etkin biçimde kullanılmasını sağlayacak öğretmen istihdamı, fiziki altyapı yatırımları ve eğitim politikası düzeyinde zihinsel bir dönüşüm gerekmektedir.

Çin’in sanat ve beden eğitimi alanlarını yalnızca destekleyici değil, öğrencinin bütüncül gelişiminin ana parçaları olarak yapılandırması; Türkiye için yalnızca bir model değil, çağdaş eğitimin temel ilkelerine uyum sağlama yönünde önemli bir uyarı niteliği de taşımaktadır.

Türkiye’de sanat eğitimi

Sanat eğitimi konusunda da Türkiye'de benzer bir zayıflık söz konusudur. Müzik, görsel sanatlar dersleri ilkokul ve ortaokulda haftada bir saatle sınırlandırılmakta, lisede ise seçmeli hale dönüşmektedir. Bu saatlerde ilkokul seviyesinde genellike sınıf öğretmenleri tarafından akademik dersler yapılmakta, ortaokul ve lise seviyesinde ise yine önemsiz olarak değerlendirilerek öğrenciler tarafından rahat zaman geçirecekleri dersler olarak görülmektedir.

Kalabalık sınıflar, materyal eksikliği ve alanında uzman sanat eğitmenlerinin sınırlı sayıda olması, yaratıcı üretim ortamlarının gelişmesini zorlaştırmaktadır. Oysa Çin’deki yeni müfredat kapsamında sanat eğitimi haftalık ders süresi bakımından güçlendirilmiş; üretim temelli atölye çalışmaları, dijital platformlarla desteklenmiş ve öğrencilerin bireysel yaratıcılıkları yapay zekâ destekli portfolyo sistemleriyle izlenebilir hâle getirilmiştir.

Maarif Modeli ve uygulamadaki sınırlılıklar

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'nde beden eğitimi ve sanat derslerine değer verilmekte, bu alanların “iyi insan” yetiştirme sürecindeki yeri vurgulanmaktadır. Ancak bu derslerin uygulama biçimi, süresi, öğretmen niteliği, dijital destek altyapısı ve değerlendirme yöntemleri açısından henüz reform düzeyinde yapısal bir dönüşüm tanımlanmamıştır. Bu durum, iyi niyetli söylemlerin pratikte etkili sonuçlar doğurmasının önünde önemli bir engel olarak durmaktadır. Oysa çağdaş eğitim sistemlerinde fiziksel ve sanatsal gelişim, akademik başarı kadar önemli bir göstergedir ve yaratıcı, sağlıklı ve estetik duyarlılığı yüksek bireyler yetiştirmenin temel dayanaklarından biri olarak ele alınmalıdır. Bu nedenle, Çin’in sanat ve beden eğitimi alanlarını yalnızca destekleyici değil, öğrencinin bütüncül gelişiminin ana parçaları olarak yapılandırması; Türkiye için yalnızca bir model değil, çağdaş eğitimin temel ilkelerine uyum sağlama yönünde önemli bir uyarı niteliği de taşımaktadır.

Bir Sonraki Yazıda...

Yapay zekânın eğitimdeki rolü yalnızca teknolojik ve pedagojik düzeyde değil, aynı zamanda etik ve toplumsal boyutlarıyla da derinlemesine tartışılıyor. Bir sonraki yazımızda, Çin’in yapay zekâ destekli eğitim reformunun beraberinde getirdiği mahremiyet, algoritmik önyargı, şeffaflık ve insan dokunuşunun kaybı gibi etik meseleleri ele alacağız. Türkiye açısından bu tartışmaların ne ölçüde gündeme geldiğini, hangi risklerin henüz yaşanmadığını ama yaşanabileceğini birlikte değerlendireceğiz. Eğitimde dijital dönüşüm sadece teknik bir mesele değil; aynı zamanda insani ve etik bir duruş da gerektiriyor. Bu çerçevede “Eleştiriler ve Etik Tartışmalar” başlıklı beşinci yazımızda, reformun görünmeyen yüzüne odaklanacağız.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER