CHP’nin İmralı reddiyesi
SİYASETKürtlerin hak kazanımlarının daha ileri standartlara kavuşturulması ancak TBMM’de demokratik siyaset yoluyla mümkündür. Terör örgütünün liderini sürece dahil etmek, tam tersine, Kürt vatandaşlarımızın demokratik siyaset yoluyla hak arama iradesini gölgeleme riski taşımaktadır. CHP, bu gerçeğin farkında olarak, barışın adresinin TBMM ve hukukun üstünlüğü olduğunu vurgulamaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi, son dönemde gündeme gelen İmralı’ya heyet gönderme ihtimalini kesin bir dille reddetmiştir. Bu ret, sıradan bir taktik tercih olmaktan çok uzak bir anlam taşımaktadır. CHP, bu karar ile terörün hukuken mahkûm edilmiş liderini siyasi müzakere sürecinin parçası haline getirmeyi kesin olarak reddetmiş, Türkiye demokrasisinin temel bir ilkesini yeniden tescil etmiştir. Terörle mücadelede kazanılan stratejik üstünlüğün siyasi kazanıma dönüşebilmesi, ancak şiddetin asla pazarlık masasında meşru bir aktör olarak kabul edilmemesiyle mümkündür.
Şiddetin Meşruiyet Arayışına Geçit Verilmemesi
Terör örgütleri, varlıklarını sürdürebilmek için sürekli olarak siyasi meşruiyet arayışı içindedir. Bu arayış, zaman zaman devlet kurumlarının ya da ana muhalefet partilerinin kapısını çalmakta, “barış” ve “çözüm” kavramlarını istismar etmektedir. İmralı’da ağırlaştırılmış müebbet hükmü giymiş bir kişinin “barış ortağı” sıfatıyla muhatap alınması talebi, tam olarak bu meşruiyet arayışının en üst perdeden tezahürüdür. Böyle bir adım, hukukun kesin ve bağlayıcı kararlarını tartışmaya açmak anlamına gelmektedir.
Hukukun kesin hükmü tartışmaya açıldığı anda, devletin egemenlik hakkı kendi içinde aşındırılmaya başlamaktadır. CHP, bu tuzağa düşmeyerek, hukukun üstünlüğünün tartışmasız kabul edilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştır.
Devletin Egemenlik Hakkı ve Milletin Kolektif Hafızası
Devlet, vatandaşlarına karşı en temel görevi olan güvenlik ve adalet sağlama yükümlülüğünü yerine getirirken on binlerce şehit vermiştir. Bu mücadele, yalnızca askeri bir zafer değil, aynı zamanda bir hukuk ve adalet mücadelesidir. Terör örgütünün elebaşının “çözüm ortağı” konumuna yükseltilmesi, devletin bu mücadelede verdiği kayıpları ve milletin çektiği acıları anlamsızlaştırma riski taşımaktadır. Keza böyle bir adım, şiddetin kendisini siyasi bir araç olmaktan çıkarıp siyasi bir özne haline getirmektedir. CHP’nin kararı, milletin kolektif hafızasına ve devletin egemenlik hakkına sahip çıkmanın somut bir göstergesi olmuştur. Bu duruş, “barış” adına şiddetin normalleştirilmesine izin vermemektedir.
Gerçek ve kalıcı barış, asla şiddetin diliyle değil, hukukun ve demokrasinin evrensel ilkeleriyle inşa edilmektedir. Terör örgütünün liderinden “barış reçetesi” beklemek, barışın ontolojik zeminini bizzat şiddetin meşruiyetine teslim etmek anlamına gelmektedir. Barış, terör örgütü liderinin iki dudağı arasından değil, adaletin, eşitliğin ve insan haklarının evrensel ilkelerinden türemektedir. CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararı, tam olarak bu ontolojik tercihi ortaya koymaktadır: Barışı, şiddetin efendisinden değil, Cumhuriyetin kurucu değerlerinden ve hukukun mutlak üstünlüğünden türetme iradesi. Bu irade, demokrasinin kendini koruma mekanizmasının en güçlü tezahürlerinden biridir.
“Çözüm Süreci” Deneyiminden Çıkarılan Dersler
Türkiye, 2013-2015 yılları arasında yürütülen sözde “çözüm süreci” sırasında terör örgütünün siyasi uzantılarının İmralı’ya gidip geldiği, örgüt liderinin mesajlarının meydanlarda okunduğu bir dönemi yaşamıştır. Bu süreç, devletin otoritesinin aşındırıldığı, terör örgütünün ise alan kazandığı bir dönem olarak tarihe geçmiştir. 6-8 Ekim olayları, hendek operasyonları ve nihayetinde 15 Temmuz darbe girişimiyle bağlantılı gelişmeler, bu sürecin ne kadar ağır bir fatura çıkardığını açıkça ortaya koymuştur. CHP, geçmişteki bu acı deneyimi dikkate alarak, aynı hataların tekrarlanmasına izin vermeyeceğini net bir şekilde beyan etmiştir. Bu tavır, sorumlu muhalefet anlayışının en somut göstergesidir.
Barışın Yeni Paradigması: Demokratik Cumhuriyetin İlkeleri
Türkiye, artık “terörle müzakere” paradigmasından tamamen çıkmıştır. Yeni paradigma, terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdürürken, barışı demokrasinin, hukukun ve eşit vatandaşlık temelinde inşa etmektir. Kürtlerin hak kazanımlarının daha ileri standartlara kavuşturulması ancak TBMM’de demokratik siyaset yoluyla mümkündür. Terör örgütünün liderini sürece dahil etmek, tam tersine, Kürt vatandaşlarımızın demokratik siyaset yoluyla hak arama iradesini gölgeleme riski taşımaktadır. CHP, bu gerçeğin farkında olarak, barışın adresinin TBMM ve hukukun üstünlüğü olduğunu vurgulamaktadır.
Türkiye, artık “terörle mücadele mi, barış mı” ikilemine mahkûm değildir. Gerçek barış, ancak terör tamamen etkisizleştirildiğinde ve demokrasi tüm vatandaşlar için eşit haklar sunduğunda mümkün olmaktadır. CHP’nin sergilediği bu kararlı duruş, Türk demokrasisinin kırmızı çizgisini bir kez daha kalın harflerle çizmiştir: Terör, asla siyasi muhatap kabul edilmemelidir. Barış, hukukun ve Cumhuriyetin ruhundan doğacaktır.
İlginizi Çekebilir