© Yeni Arayış

Bu haftaki zorunlu Yayın: Deniz altında iktidar savaşı

Alfa hala yaşıyor elbette; çünkü en sonda o yiyor. Kamera hala ona odaklanıyor, ışık hala onun yüzünde. Ama o da biliyor: çevresinde kimse kalmadığında, aç kalacak. Çünkü iktidarın sonu hep aynıdır — ister denizde, ister karada: Bir gün, kendi yankını yersin. Ve o yankı, sessizliğin yerine geçer; bir daha kimse o sesi susturamaz.

Bu hafta belgesel saati. RTÜK’ün programlara verdiği yayından sonra yapılan “zorunlu yayın” yerini bende bu hafta “zorunlu yazıya” bıraktı. Bazı şeyleri artık açık açık konuşamadığımız için, bu haftki yazımı izlediğim bir belgesel üzerinden anlatacağım. Kamera Amazon’un bulanık sularına iniyor. Piranhaların arasında geçiyor hikaye — ama emin olun, konu sadece balık değil.

Deniz altındaki vahşi yaşamı anlatan bu belgesel bana esin kaynağı oldu. Amazon’un bulanık sularında bir piranha sürüsü, açlıkla birbirine dönüyordu. Kameralar suyun altına giriyor, binlerce küçük bedenin aynı anda titreşerek bir bedene dönüşmesini gösteriyordu. Anlatıcı bunu “doğal denge” diye açıkladı ama ben izlerken bir başka dengeyi düşündüm — bizimkini. O suda, bir alfa vardı. Yıllarca sürüyü yönlendirmiş, en iyi lokmayı ilk o kapmıştı. Güçlüydü, çevik ve acımasızdı. Onun liderliği altında sürü uzun süre güvende kaldı; çünkü her saldırının önüne o çıkıyor, her zaferin de payını ilk o alıyordu. Ama av azaldığında, düzen değişti. İlk dişi kendi kardeşine geçiren, yine o alfa oldu. Suyun altındaki kamera, sanki bir sistemin çöküşünü canlı yayında gösteriyordu: Lider, kendi varlığını sürdürmek için artık sürüsünü yemeye başlamıştı.

İlk başta fark edilmedi.
Kaybolan birkaç birey, “doğanın yasası” diye geçiştirildi.
Kimse sorgulamadı, çünkü sorgulamak kan kokusunu yaymaktı.
Suda kan kokusu yayılırsa, herkes saldırıya uğrayabilirdi.
O yüzden herkes sessiz kaldı; sessizlik, yeni güvenli alan olmuştu.
Ama kan, suya karıştığında gizlenmez — sadece yavaşça her yeri boyar.
Bir zamanlar berrak olan o nehir, gün geçtikçe bulanıklaştı.
Artık kimse birbirini seçemiyor, dostla düşman aynı gölgede yüzüyordu.
Ve o gri suda, herkesin karnı dolu gibi görünüyordu ama aslında herkes birbirini kemiriyordu.

Bizim yukarıdaki sular da onlardan farklı değil.
İktidarın altındaki hayat da aynı şekilde bulanık.
Bir zamanlar “birlikte yüzüyoruz” diyenler, şimdi birbirinin etini dişliyor.
Korku, açlığın yerini aldı; açlık ise meşruiyetin yeni adı oldu.
Kimse doymuyor, çünkü doyunca dışarıda kalıyor.
Kimse sesini yükseltmiyor, çünkü ses yükseltmek kan kokusuna denk.
Ve herkes, bir gün sıranın kendine geleceğini bilerek sessiz kalıyor.
Sessizlik artık sadece korku değil, bir tür anlaşma.
Bu, piranhaların sürü düzeniyle, bizim toplumlarımızın düzeni arasında neredeyse birebir bir benzerlik.
Yukarıda da aşağıda da güç, en zayıfın etinden besleniyor.

Ama unuttukları bir şey var: deniz hiçbir şeyi gerçekten yutmaz.
Yuttuğunu döndürür, sindirmez; sadece bekletir.
Kan suya karışınca, akıntı onu her yere taşır.
Bir zamanlar alfanın arkasında saklananlar, o kanın içinde yeniden doğar.
Tarihte de böyle olmuştur; hiçbir alfa sonsuza kadar av bulamaz.
Bir gün su sakinleştiğinde, dibe çöken tortudan geriye sadece iskeletler kalır.
Ve o iskeletler, bir zamanlar kimin kimi yediğini anlatan sessiz bir kronik gibidir.

Belgesel bittiğinde ekran karardı.
Ama ben o karanlıkta hâlâ bir ışık gördüm: o sürünün en küçüklerinden biri, kanın içinden süzülüp uzaklaşıyordu.
Tek başına, sessiz ama canlıydı.
Belki de doğanın intikamı buydu: alfayı devirecek şey bir başka alfa değil, hayatta kalmayı öğrenen o küçük balıktı.
Çünkü doğada da, hayatta da, düzen hep güçlülerin değil, hatırlayanların elinde değişir.
İktidarın hafızası yoktur; sadece iştahı vardır.
Ama halkın — ya da sürünün — bir hafızası vardır.
O hafıza, en sonunda suyu temizler.

Alfa hala yaşıyor elbette; çünkü en sonda o yiyor.
Kamera hala ona odaklanıyor, ışık hala onun yüzünde.
Ama o da biliyor: çevresinde kimse kalmadığında, aç kalacak.
Çünkü iktidarın sonu hep aynıdır — ister denizde, ister karada:
Bir gün, kendi yankını yersin.
Ve o yankı, sessizliğin yerine geçer;
bir daha kimse o sesi susturamaz.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER