© Yeni Arayış

Bireysel bir tercih olarak ‘Din’

Dinin bireysel  tercih konusu olarak anlaşılması,  din ve vicdan özgürlüğünün geliştirilmesini ve tanınmasını sağlamıştır.

Bireyin  kendi kişisel algılamasına göre  dini kavramları yorumlaması ve yaşaması, kişinin farklı kavrayışlara ve tecrübelere kendini  kapatması anlamına gelmemektedir. Farklı  dini  kavrayışlar ve yaşantılarla karşılaştığında,  önüne  yeni veriler ve kanıtlar ortaya konduğunda kişinin, kendi kişisel  inançları ve yaşantıları hakkında katı ve kapalı olmak yerine esnek, değişken ve açık bir tutum izlemeye kendini hazırlaması gerekmektedir.

Modern öncesi dönemde dini dogmalar, herkes için geçerli mutlak doğrular olarak anlaşılmaktaydı ve herkesin bu mutlak dogmalara  mutlak doğru olarak teslim ve tabi olması bekleniyordu. Bireyin olmadığı  modern öncesi dönemde dinin,  herkesin kabul etmesi ve  tabi olması  gereken mutlak doğru olarak dayatılması, bireyin  dini alanında hiçbir sözünün, tercihinin ve özgürlüğünün olmadığı anlamına gelmekteydi. Modern dönemde bireyin keşfedilmesiyle birlikte kişi, din dahil hayatının  her alanında aklına, bilgisine, birikimine, ihtiyaçlarına ve ideallerine  uygun olarak  tercihlerde  bulunma özgürlüğüne sahip olduğu şeklinde daha olgun, insani ve ahlaki bir anlayış geliştirilmiştir.  

Dinin bireysel tercih konusu olarak anlaşılması, din ve vicdan özgürlüğünün geliştirilmesini ve tanınmasını sağlamıştır. Bireyin kafasında, evinde ve  mabedinde dine dair söz ve tercih  hakkına sahip olması, dini, bireye ait bir tecrübe konusu haline getirmektedir. Kafasında, evinde ve mabette hep başkalarının dini  emirlerini, kurallarını ve kabullerini taklit etmek ve tabi olmak zorunda kalınması, dini, bireye abancı ve yapay bir  uygulama haline getirmektedir. Dini bireysel bir tercih konusu olarak tanımayan bütün otoriter, totaliter ve dogmatik yaklaşımlar, bireyin tercih özgürlüğünü  inkar ettikleri gibi, din ve vicdan özgürlüğünü de inkar etmektedirler. Kendisini bütün zamanlar ve mekanlar üstü  mutlak  doğru din olarak gösteren   dini totaliteryanizmin,  herkes istediği inancı  tercih etsin ve benimsesin şeklinde  bireysel tercih özgürlüğünü tanıması mümkün değildir.

Bireysel tercih özgürlüğünü inkar eden  dini totaliteryanizm perspektifinde dine göre kul vardır. Dine göre kul yaklaşımı, aslında dine göre insan değil, dine göre  insan kılığında makine oluşturmayı istemektedir. Dini kişisel tercih konusu olarak kabul eden bireysel özgürlükçü yaklaşım açısından ise  kişiye göre din vardır.Dine göre kul makine  yoktur, kişiye göre din vardır. Dine göre kişi yaklaşımı yerine kişiye göre din yaklaşımı, din ve teolojide gerçek anlamda bir Copernicus devrimi anlamına gelmektedir. 

Kişi, artık dinin etrafında  dönmeyecektir. Din, kişinin etrafında dönecektir. Dine hayat veren, anlamlı ve değerli kılan şey, bireyin canlı dini tecrübesidir. Bireysel dini  tecrübenin dışında kalan her şey, kültür ve doğmadır. Kişinin özgür tercihleriyle kendisi için uygun olan dini belirlemesi, tanımlaması, açıklaması, eleştirmesi, değiştirmesi ve yeniden kurgulaması, dini alanda bireyin dini hayatını belirleme hakkına sahip olması anlamına gelmektedir.

Din, yüzyıllar boyunca  hep başka kişiler ve kurumlar tarafından oluşturulan inançlardan, ritüellerden, kalıplardan, kaynaklardan ve kurumlardan oluşmaktadır. Başka bir ifadeyle  birey, kendi iradesi dışında hep başkalarına tarafından üretilmiş inançları, uygulamaları ve açıklamaları din diye benimsemek zorunda kalmıştır. Dinin bir bireysel tercih konusu olarak anlaşılması ve bireye göre din yaklaşımı çerçevesinde kişi, dini alanda kendi dışında   başkaları tarafından  üretilmiş olanlara  tabi olma zorunluluğundan kurtulmuş olmaktadır. Modern dönemde her bireyin kendine göre  dini alanda  söz söyleme ve tercihte bulunma imkanına kavuşmuş olmasını, teolojide meydana gelen  gerçek Copernicus devrimi olarak kabul edebiliriz.

Tanrı, ruh, ilham, kutsal, ibadet, ruh, lütuf, şükür gibi dini ve teolojik kavramların  ne ifade ettiği, tamamen kişinin algısına göre değişmektedir.Dini kavramların anlamlarının kişisel algılamaya göre değişmesi, din alanının objektif değil, bireysel ve subjektif olduğunu göstermektedir. Birey, subjektif bir algılayış ve tecrübe konusu olan dini alanı kendisine göre yorumlama ve yaşama hakkına sahiptir. 

Bireyin kendi kişisel algılamasına göre dini kavramları yorumlaması ve yaşaması, kişinin farklı kavrayışlara ve tecrübelere kendini  kapatması anlamına gelmemektedir. Farklı  dini  kavrayışlar ve yaşantılarla karşılaştığında, önüne yeni veriler ve kanıtlar ortaya konduğunda kişinin, kendi kişisel  inançları ve yaşantıları hakkında katı ve kapalı olmak yerine esnek, değişken ve açık bir tutum izlemeye kendini hazırlaması gerekmektedir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER