© Yeni Arayış

Adaletsizlikler ülkesinde barış 

Türkler bence Kürt mahallesinde nelerin yaşandığı konusunda inanılmaz bilgisizler. Siyasette şiddetin neden başladığı konusunda bile çarpıtılmış bir anlayışları var.

Türkiye toplumunun bir “Aydınlanmaya” ihtiyacı var. Ama bu konuda, yürüyen süreç hiç böyle bir çabaya yanaşmıyor. Aksine böyle bir ihtiyaca yönelik konuşmalara bile tepki gösteriyor. Geçenlerde Uçum’un gösterdiği gibi. “Siyasi tutsak” olmazmış. İyi de Erdoğan’ın şiir okudu diye ceza alması “siyasi” değil miydi? Tutsaklığı da -kısa sürmesine rağmen- onu “siyasi tutsak” yapmıyor muydu?

Evet, ülkede bu kadar adaletsizlik varken “Kürt Barışı” nasıl sağlanacak sorusu ciddi bir soru. Cevabı da kolay değil. Daha önce de yazmıştım. Bu adımlardan hiçbir sonuç çıkmasa bile, bir sonuç çıktı. En azından Türk mahallesinde Kürtlerin haklı olma ihtimali yayıldı. Şimdiye dek her şeyi “terör” parantezine alarak yaptığı ya da yapmadığı her türlü işi “meşrulaştıran” iktidarların sorgulanması başladı. Bunun sonu nereye kadar varır bilinmez. Ama Bahçeli’nin attığı adımların geri dönüşü pek olmayacak gibi.

Hep söylüyoruz. Türkiye toplumu kendi içinde çeşitli eşitsizlikler yaşıyor yaşamasına ama bu eşitsizliğin en büyük kısmı hep Kürtlere düştü. Devlet, sanki Kürtler hep “ortaçağ” koşullarında kalsınlar gibi bir anlayışla yaklaştı Kürtlere. Bütçeden Türk illerine 10 verdiyse Kürtlerin yaşadığı illere 5 verdi. Türkler bunları bildi mi? Tabii ki hayır!

Çünkü Türkiye’de iktidarlar, her daim medyayı kendi kontrollerinde tutarlar. Sıkı mı bir kanal, Kürtlerin ne yaşadığını ekranlarına getirsin? İMECE TV’nin hikayesini herkes biliyor. 

O nedenle de Türkler bence Kürt mahallesinde nelerin yaşandığı konusunda inanılmaz bilgisizler. Siyasette şiddetin neden başladığı konusunda bile çarpıtılmış bir anlayışları var. Mesela ben hep sorup duruyorum Türklerin üzerinde kafa yormaları için en önemli soru “PKK neden var?” sorusudur. Devletin verdiği cevap “Onlar ayrılıkçı!” şeklinde. “Peki ama eğer öyleyse neden öyleler?”. İkinci önemli soru “Diyarbakır hapishanesinde neler yaşandı? Neden tutsaklar kendilerini yakmayı bile göze alabilecek eylemlerde bulundular?”, “Neden köyler yakılıp insanlar göçe zorlandılar?” Var mı cevapları? Bence iktidar yandaşı kanalların verdikleri klişe bilgiler dışında hiçbir cevapları yok.

Şimdi öyle ya da böyle başlamış bir çözüm süreci var ortada. Ama geçmişin bütün bu “dolduruşlarına” gelmiş Türkler belki yeni yeni düşünmeye, benim sorduğum sorulara yakın sorular sormaya başladılar. Biliyoruz ki Türkiye toplumunun bir “Aydınlanmaya” ihtiyacı var. Ama bu konuda, yürüyen süreç hiç böyle bir çabaya yanaşmıyor. Aksine böyle bir ihtiyaca yönelik konuşmalara bile tepki gösteriyor. Geçenlerde Uçum’un gösterdiği gibi. “Siyasi tutsak” olmazmış. İyi de Erdoğan’ın şiir okudu diye ceza alması “siyasi” değil miydi? Tutsaklığı da -kısa sürmesine rağmen- onu “siyasi tutsak” yapmıyor muydu?

Bu dille ve bu yaklaşımla iktidarın yapabilecekleri bence sınırlı. İş esasında topluma düşüyor tabii ki! O nedenle de Türklerin de Kürtlerin de bu süreçte yapmaları gereken çok şey var. Tabii “sahibinin sesi” gibi her iki tarafta da “hamaset milliyetçiliği” yapanlara sözüm yok. Onlar bildiklerini okuyacaklardır. Ama sözlerim, gerçekten Osmanlı bakiyesi bu toplumda farklı kimliklere sahip olsalar bile kendilerini bir “biz” duygusu içinde görmek ve öyle bir hayat yaşamak isteyenlere. Enseyi karartmaya gerek yok. Kişisel ilişkiler içinde gerçek “demokrat” bir tutum almak, karşındaki Kürt’ü Kürt olarak görerek, ya da karşındaki Türk’ü Türk olarak görerek davranmak mümkün. Böylelikle birlikte yaşama iradesini göstererek bu toprakları “ortak vatan” yapmak mümkün!

Unutmayalım böyle bir tutum Dünyada belki de ilk bizde yaşanıyor. Böyle bir demokrasi belki de ilk bizde yeşerecek. Onun için sorumlu davranmak gerekiyor. Her iki tarafta da!

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER