© Yeni Arayış

21.Yüzyılın ilk çeyreği geride kalırken, nasıl bir Dünya’da yaşıyoruz? 

Eski Dünya’dan devraldığımız, bütün zamanların en büyük kavgalarına yol açan ham madde kaynakları ve uluslararası ticaret yollarının denetimi, bilgi çağında da savaş ve çatışmaların başlıca nedeni olma özelliğini hala sürdürüyor.

Çıkar mücadelesi süreç içinde silahlı çatışma ve kanlı savaşlara dönüşüyor. Uluslararası Hukuk eşit haklar yerine, güçlünün çıkarlarını savunma aracına dönüşüyor. Demokrasi, Özgürlük ve Eşitlik gibi 1789 Fransız İhtilali'nden bu yana savunulan değerler bir anda unutuluyor. Güçlülerin haklı çıktıkları bir Dünya bu.

Günlük yaşamı belirli bir düzeyde sürdürmek, giderek zorlaşıyor. Birkaç yıl önce 2019 yılında başlayan ve yerküreyi alt üst eden küresel salgınla yüzleştik. Covid-19 adlı virüsün ölçülebilen toplam ağırlığı 4,5 gramdı. Gezegendeki yaklaşık 8 milyar insanı esir alışı ve teknoloji çağında ilk başlarda karşılaşılan çaresizlik, bu dönem gerçeğinin bir başka yüzüydü.

Yaşadığımız döneme “dijital çağ” adı veriliyor. Süper bilgisayarların günlük yaşantımızı farklılaştırdığı bir Dünya’ya alıştırılmaya çalışıyoruz. Teknolojide baş döndüren gelişmeler, toplumsal ve doğal yaşamda devasa alt üst oluşlara yol açıyor. Covid salgını, küresel ölçekte değişim sürecini hızlandırdı. 

Dünyanın bir bölümünde insanlar günlük hayatlarını, teknolojideki gelişmelerin olumlu etkileriyle sürdürüyorlar. Geride kalan çoğunluk ne yazık ki, yeni düzene ayak uydurmakta zorlanıyor.

Bilim çevreleri yapay zekanın davranışlarımızı algıladığı, “Robotik Çağ” adı verilen bir eşiğin kapısında -ya da geçmekte- olduğumuzu sürekli vurguluyorlar. Uzun araştırmaları gerektiren bazı konularda, “Yapay Zekâ” -AI- çok kısa sürede dijital ortamdaki bilgileri tarayarak, araştırmalar yapıyor. Makaleler yazıyor.

Üretim, emek- sermaye çelişkisi; 19.Yüzyılın tezlerinden çok farklı boyutlarda karşımıza çıkıyor. Geçmişte ağırlıklı olarak tarım, ticaret ve sanayi üretiminden sağlanan, artı değerle oluşan sermaye birikiminin, son dönemde üretim dışı alanlardan sağlandığı gözleniyor. “Türev” adı verilen finansal araçlarla yapılan işlemlerle, görülmedik ölçüde servet transferi gerçekleşiyor.

Geleneksel sistem dışında “dijital” paralarla kayıtlı veya “cripto currency” adı verilen, kimliği gizli kişi ya da kurumlara ait sanal ortamda işlem yapılabilen, finansal araçların önümüzdeki dönemde ulusal para birimlerinin yerini aldıklarına tanık oluyoruz. Bu tür gelişmeler; nüfusları görece az “milli devletler” üzerinde çok uluslu finans kuruluşlarının denetim ve baskılarını arttırmalarıyla, gündemi belirleyebilir.

Kuşkusuz süreç içinde klasik devlet yapılanması da farklılaşacaktır. Ülkelerin para birimlerinin etkilenmesi, milli vergi sistemlerini değişime zorlayacaktır. Örneğin “Eski Dünyada” ulus devletlerin ortaya çıkışlarından önce, egemenlikleri belirleyen klasik “üçlü” yakında tarihe karışabilir. 

Ortadoğu ve doğusundaki İslam ülkelerinde, “hutbe okutmak”, “sikke kesmek” ve “alem gezdirmek” olarak simgelenen, üçlünün yerini, “dijital paraların “= “cripto currency” alması sürpriz olmayacaktır.

Marks’ın “finans kapitali” günümüzde boyut değiştirerek, üretimi sanallaştıran bir yapıyla karşımıza çıkıyor. Üretim yerine finansal araçlarla genişleyen sermaye piyasaları, üretmeden zenginleşme adını verebileceğimiz yeni bir evreden geçiyor. Başka bir açıdan bakıldığında, bu sürecin tasarrufların hızla el değiştirmesini kolaylaştırdığı gözleniyor.

İletişim teknolojisi giderek toplumsal yaşam üzerindeki etkisini arttırıyor. Geçtiğimiz yüzyılın başlarında Batı Avrupa ile- Londra ve Paris- ABD -New York- arasındaki 1 dakikalık telefon görüşmesinin bedeli 300 dolardı. Şimdi gelişen internet teknolojisi sayesinde neredeyse bedava oldu.  Batıdan Doğu ülkelerine gidildikçe, telefon görüşmelerinin fiyatlarında gözlenen artış, ilginç bir gelişmişlik göstergesine dönüşüyor.

“Üst yapı kurumları” sürekli değişim halinde. Kişisel hak ve özgürlükler, bireyin dokunulmazlığı gibi kavramların güvencesi sayılan hukuk, sınır ötesi ve devletler üstü nitelik kazanıyor. Bir yanda evrenselleşirken, temel kavramların içlerinin boşaltılmasıyla, yerkürenin her köşesinde sorunlarla karşılaşıyoruz.

Yaşadığımız kaotik ortamda, önemini yitirmeyen tek gerçeklik ise tartışmasız bilgi. Kuşkusuz üretilmesi pahalı ve en değerli ürün. Ne var ki, bilgiye erişme hakkını kullanmak bu kaynakları ellerinde tutanların tutumlarına bağlı. Tasarım ve yazılım bilgi çağının yeni kuşak ürünleri. Geleneksel mal ve hizmet üretiminin yerini çoktan aldılar.

Eski Dünya’dan devraldığımız, bütün zamanların en büyük kavgalarına yol açan ham madde kaynakları ve uluslararası ticaret yollarının denetimi, bilgi çağında da savaş ve çatışmaların başlıca nedeni olma özelliğini hala sürdürüyor.

Bilgi işlem teknolojisi ile desteklenen, yeni kuşak araçların yapımında kullanılan bazı madenler ve bunların türevlerine sahip olan ülkeler, ilk aşamada siyasal, ardından askeri araçlarla baskılanıyorlar. Geçtiğimiz yüzyılın stratejik ürünü ve paylaşım savaşlarının en önemli nedeni olan “petrolün” yerini bu madenler alıyorlar.

Afrika’da; Sahra Altı adı verilen coğrafyada yer alan devletler, bağımsız kalma mücadelelerini Yeni Küresel Oyuncu Çin ve ortağı konumundaki Rusya karşısında, ABD desteğindeki İngiltere ve Fransa ile bazı AB üyeleri arasındaki dengeye göre korumaya çalışıyorlar. Bu devletlerin stratejik önem kazanan değerli madenlere sahip olmaları, önemlerini arttırıyor.

“Üst yapı kurumları” sürekli değişim halinde. Kişisel hak ve özgürlükler, bireyin dokunulmazlığı gibi kavramların güvencesi sayılan hukuk, sınır ötesi ve devletler üstü nitelik kazanıyor. Bir yanda evrenselleşirken, temel kavramların içlerinin boşaltılmasıyla, yerkürenin her köşesinde sorunlarla karşılaşıyoruz. 

Çıkar mücadelesi süreç içinde silahlı çatışma ve kanlı savaşlara dönüşüyor. Uluslararası Hukuk eşit haklar yerine, güçlünün çıkarlarını savunma aracına dönüşüyor. Demokrasi, Özgürlük ve Eşitlik gibi 1789 Fransız İhtilali'nden bu yana savunulan değerler bir anda unutuluyor.

Güçlülerin haklı çıktıkları bir Dünya bu.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER