© Yeni Arayış

Zihin dolaşması mutsuzluğun sebebi mi, yoksa yaratıcılığın kuluçkası mı?

Geleceğin profesyonelleri “dikkati çabuk dağılmayan”, “odakta kalabilen” ve “anlamlı hedefleri olan” bireyler olacaktır. Tüm bu bulgular, insan zihninin yönünün yaşamın yönünü belirlediğini gösteriyor. Bu gerçeği üç basit ve derin gözlem ile özetleyebiliriz; zihnin hedefi yoksa enerji dağılır, zihin dağınık olduğunda mutluluk azalır ve hedef ve akış birleştiğinde hem üretkenlik hem de içsel huzur artar.

Günümüz dünyasında “anlam” arayışımız her geçen gün daha da artıyor. Aradığımız anlamı bulamadığımızda ise mutsuzluk ve tatminsizlik baş gösteriyor. Sosyal medya, aynı anda uğraşmak zorunda kaldığımız fazlaca görevler ve yapay zekânın hızla hayatımıza girmesi odaklanma süremizi kısaltırken, içsel huzurumuzu da derinden etkiliyor.

Bir işe tam olarak odaklanamadığımızda zihnimiz başka düşüncelerle meşgul olur ve bunlar çoğu zaman olumsuzdur. Beynimiz geçmişte yaşanan olayları yeniden oynatır, keşkelerle ve endişelerle dolu bir döngüye girer. Bu durumu nöropsikolojik düzeyde açıklayan en kapsamlı araştırmalardan biri, Harvard Üniversitesi’nden Killingsworth ve Gilbert’in 2010 yılında Science dergisinde yayımlanan çalışmasıdır. Bu çalışmada, insanların zamanlarının yaklaşık %47’sinde “zihin dolaşması” yaşadıkları tespit edilmiştir. Yani, neredeyse günün yarısında zihnimiz yaptığımız işin dışına çıkmaktadır.

Araştırma, bu zihin dolaşmalarının yapılan etkinlikten bağımsız olarak mutluluk düzeyinde belirgin bir düşüşe yol açtığını göstermiştir. Üstelik zihin “hoş” düşüncelere daldığında bile mevcut ana odaklanıldığı zamana kıyasla mutluluk düzeyi yine daha düşüktür. Araştırmacıların ifadesiyle:

“A wandering mind is an unhappy mind.”
(Dolaşan bir zihin, mutsuz bir zihindir.)

Bu bulgu, hedefi olmayan ya da sürekli “zihni başka yerde” olan insanların neden kalıcı bir huzura ulaşamadığını bilimsel düzeyde açıklamaktadır.

Hedefsizlik ve Anlam Kaybı

Belirli bir hedefe odaklanamadığımızda otomatik olarak geçmişi, geleceği ya da olasılıkları düşünmeye başlıyoruz. Bu durum “varsayılan mod ağı” (default mode network) olarak açıklanıyor. Hedefi olmayan bireylerde bu ağ gereğinden fazla çalışır, yani zihin sürekli bir “boşlukta gezinme” hâlindedir. Bu durum kısa vadede hayal kurmayı destekleyebilir ancak uzun vadede kaygı, tatminsizlik ve düşük özsaygı ile ilişkilidir.

Hedefler, zihne bir yön ve anlam kazandırır. Yönü olmayan zihin ise geçmişin gölgesinde ya da geleceğin belirsizliğinde kaybolur.

Akış (Flow) ve Yaratıcılığın Gücü

Zihin dolaşmasının karşısında yer alan durum ise “akış” (flow) hâlidir. Kavramı ilk kez psikolog Csíkszentmihályi tanımlamıştır.
Csíkszentmihályi’ye göre:

“Mutluluk, kontrol edemediğimiz dış koşullarda değil, yaptığımız işe tamamen daldığımız o anlarda ortaya çıkar.”

Akış, çalışırken zaman algısının kaybolduğu ve tamamen “şimdi”de yaşanılan zihinsel bir durumdur. Yaratıcı bireylerde bu durum, üretkenliğin ve içsel tatminin temel kaynağıdır.

“Yaratıcılık, akışta kalabilen zihnin ürünüdür.”
(Mihály Csíkszentmihályi)

Akışta olan zihin geçmişin yüklerinden arınır, geleceğe dair kaygılar geçici olarak susturulur. Zihin yalnızca yaptığı işle meşgul olur, bu da hem mutluluğun hem de yaratıcılığın nöropsikolojik temelini oluşturur.

Eğitimde Akış ve Aktif Öğrenme Ortamları

Eğitimde akış hâline ulaşmak, öğrencinin yalnızca bilgi alıcısı değil, bilgiyi üreten bir birey hâline gelmesiyle mümkündür. Gerçek öğrenme, öğrencinin dikkatini bütünüyle yönlendirdiği, zamanın akışını unuttuğu ve merak duygusuyla derinlemesine meşgul olduğu anlarda gerçekleşir. Bu noktada öğretmenin rolü, bilgiyi aktaran kişi olmaktan çok, öğrencinin merakını ve içsel motivasyonunu uyandıran bir rehber olmaktır.

Bir öğrenci hedef doğrultusunda yoğunlaşarak çalıştığında hem bilişsel hem de duygusal tatmini artar. Zihin o anda yaptığı işe tamamen gömülür. Bu durum hem öğrenmenin kalıcılığını artırır hem de öğrencide içsel bir doyum yaratır. Kısacası, akış hâli eğitimde yalnızca akademik başarıyı değil, öğrenmeye karşı duyulan sevgiyi de besler.

Zihin Dolaşmasının Yaratıcılıkla İlişkisi - Kuluçka Evresi

Zihin dolaşması her zaman olumsuz bir süreç olmayabilir. Bazı durumlarda, özellikle yaratıcı düşünme ve problem çözme süreçlerinde, beyin için bir kuluçka evresi görevi görür. Bu evrede kişi problemi bilinçli olarak düşünmeyi bırakır, zihnini serbest bırakır. Görünürde “boşta” olan bu anlarda bilinçdışı süreçler devreye girer ve beyin yeni bağlantılar kurmaya başlar.

Araştırmalar, bu tür zihinsel dolaşmaların yaratıcı içgörüyü artırdığını ortaya koymaktadır.
Örneğin, Psychological Science dergisinde yayımlanan bir çalışmada (Baird ve arkadaşları, 2012), kısa ve dikkat gerektirmeyen bir görevin ardından katılımcıların yaratıcı problem çözme testlerinde anlamlı düzeyde daha yüksek performans sergilediği bulunmuştur. 2023 yılında Frontiers in Human Neuroscience dergisinde yayımlanan bir araştırma ise, zihin dolaşmasının beyindeki alfa dalgalarını güçlendirerek yaratıcı çağrışımları artırdığını göstermiştir.

Bu bulgulara göre, zihin dolaşması her zaman olumsuz bir süreç değildir. Kaygı temelli, geçmişe dönük ve olumsuz düşüncelere dayalı zihin dolaşmaları mutsuzlukla sonuçlanırken; merak, hayal gücü ve olasılık üretimiyle ilişkili dolaşmalar, yaratıcı düşüncenin sessiz hazırlık evresini oluşturur.

Zihin Dolaşmasından Akışa - Dengeyi Bulmak

Zihin dolaşması ile akış hâli, insan zihninin iki farklı kutbu gibidir. İlki, düşüncelerin özgürce dolaştığı bir üretkenlik alanı sunarken; diğeri, tüm dikkat ve enerjinin tek bir noktada toplandığı yoğun bir farkındalık hâlidir.

Gerçek yaratıcılık, bu iki hâl arasında denge kurabilme becerisinde gizlidir. Zihin önce serbestçe dolaşır, bağlantılar kurar; ardından odaklanarak bu fikirleri biçimlendirir. Bu nedenle, zihnin ara sıra gezinmesine izin vermek üretkenliğe zarar vermez, aksine, onu besler. Ancak bu dolaşmaların bir hedef, bir anlam ve bir yön ile birleşmesi gerekir. İşte tam bu noktada “akış” devreye girer ve zihin, yaratıcılığın soyut evresinden somut üretim evresine geçer.

Zihnin Yönü, Hayatın Yönüdür

Kısacası, geleceğin profesyonelleri “dikkati çabuk dağılmayan”, “odakta kalabilen” ve “anlamlı hedefleri olan” bireyler olacaktır. Tüm bu bulgular, insan zihninin yönünün yaşamın yönünü belirlediğini gösteriyor. Bu gerçeği üç basit ve derin gözlem ile özetleyebiliriz;

Zihnin hedefi yoksa enerji dağılır. Zihin dağınık olduğunda mutluluk azalır. Hedef ve akış birleştiğinde hem üretkenlik hem de içsel huzur artar.

Csíkszentmihályi’;

“En mutlu insanlar, zamanlarının büyük kısmını akış hâlinde geçirirler.” demektedir.

Eğitimde asıl hedefimiz, öğrencilerimizi ve kendimizi o akışta tutabilmek; öğrenmeyi bir görev olmaktan çıkarıp, yaşamın doğal ritmine dönüştürmektir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER