Yenilmez sanılanları yenmek…
SİYASETSiyasetin amiral gemileri vardır; o amiral gemilerinden hangisi gündemi belirlerse siyasetin yönünü de o tayin eder. Söz konusu süreçten başarıyla çıkmanın bir diğer tarafı da muhatabının niyetini anlamak ve o niyete göre siyaset stratejisi geliştirmektir.
“Dünyada yenilmeyen kimse, yenilmeyen ordu, yenilmeyen takım, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenildikten sonra üzülmek normaldir, bu üzüntü insanın yürek gücünü yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen hemen toparlanmalı, kendini yeneni yenmek için olanca gücüyle, azmiyle çalışmalıdır.”
Hafta sonu Edremit Kitap Fuarı’na katıldım; okurun ilgisine mazhar olan Şah İsmail kitabımı imzaladım.
Özel olarak Edremit, genel olarak Ege, Kuvvacıların coğrafyasıdır. Kuvvacılık ruhunun, oralarda hala dipdiri olduğuna tanık oldum.
Hala 104 yıl önce gerçekleşen Sakarya Savaşının öncesinde ve sonrasında Balıkesir yöresinde yaşanan savaş öyküleri anlatılıyor. O öykülerin yer aldığı pek çok kitap okumuşluğum var; itiraf etmek gerekir ki sözlü öyküler, kitaplarda dile gelenlerden daha etkili.
Aynı şey, Melhame-i Kübra da denilen Sakarya savaşı için de geçerli. Pek çok araştırmaya, öyküye, romana ve şiire konu olan Sakarya Savaşı ile ilgili iki destanı okuduğumda efsunlanırım.
Bunlardan biri Ceyhun Atuf Kansu’nun “Sakarya Meydan Savaşı Destanı”dır. Şöyledir o destanın bir bölümü:
“Üç koldan düşman ordusu
Geldi Sakarya önlerine
Beşköprü, Fettahoğlu, Kavuncu köprüleri
Tutulmuştu ...
Yorgun ve susuzdu asker
Tanrılar, krallar ve zengin gemiciler
Askerlere ‘Ankara’ya!’ dediler!..”
Nazım da, “Kuvayi Milliye Destanı”nda anlatır Sakarya’yı. Önce şu dizeleri görelim:
“Sonra 23 Ağustos.
Sakarya melhame-i kübrası ki
devamı l3 Eylül gününe kadardır.”
Sonra da şu dizeleri döktürür:
“Bu çölün
bu dağların
bu nehrin ve bizim önümüzde
yirmi iki gün ve gece fasılasız dövüşüp
düşman ordusu ricata mecbur kaldı.”
Ceyhun Atuf Kansu’nun şiiri şöyle devam eder:
“Kaçmak yok! diyordu Mustafa Kemal Paşa!
Yıldız ışığında biliyordu süngüleri
Haymana’dan bakan gözleriyle
Topluyordu askerlerini”.
UZUN TÜNELLERİN UCU GÖRMEK, AZİM VE KARARLILIK İSTER
Şiirler, olup biteni özetler ama Sakarya savaşı, bize dikkate almamız gereken iki önemli noktanın altını çizer. Bunlardan birincisi, dünya savaş tarihiyle doğrudan ilgili bir durumdur; bu yönüyle tarihin gördüğü en uzun meydan savaşı olarak tanımlanır Sakarya. Savaş taktiği açısından uzunluk, hayatın diğer alanlarında sonu gelmez mücadeleler için bir rehber niteliği de taşır. Önü sonu olmaz süreçlerin bıktırıcılığının önüne geçecek olan azim ve kararlılıktır.
Savaşta da böyledir; siyasette de…
İkinci önemli nokta ise Viyana’da başlayan gerilemenin Sakarya Savaşı ile son bulmuş olmasıdır.
Hiç kuşkusuz Viyana önüne kadar gitmek ne kadar doğrudur, fetihçiliğin yerine bilimsel bilginin önemine vurgu yapılsa başka bir süreç yaşanabilir miydi, sorusu akla gelebilir. Ama tarih varsayımlarla şekil almaz; hakikatin üzerine inşa edilir. Bu açıdan Sakarya Savaşı, herhangi bir savaş değil; bir dönüm noktasıdır. Zaten bu özelliği nedeniyle tarihe Napolyon Savaşları olarak geçen büyük savaşın ilk etabının gerçekleştiği Austerlitz Savaşına benzetilir. Tolstoy’un, Savaş ve Barış kitabının kahramanlardan Andrey’i Austerlitz savaş alanında konuşturması da, Austerlitz’in tarihte bıraktığı izi anlatması açısından önemlidir. Tarihçiler, Sakarya Savaşını, Austerlitz ile karşılaştırır.
Biliriz ki insanlık tarihi yazılırken, pek çok olay ve olgu, iç içe geçmiş bir halde karşımıza çıkar. Karmaşık bir öykü de denebilir bu sürece. Olaylar ve olgular arasındaki illiyeti doğru kurmak; etkileri ve bunların yol açtığı değişiklikleri anlamak; yenilgileri, yok olmaları ve zaferleri göz önüne alarak, geçmiş ile gelecek arasında bağlantı kurmak bugünümüze ışık tutar.
Hem bizim yakın tarihimiz hem de dünya savaş tarihi açısından önemli bir savaş olmakla birlikte maksadımız Sakarya Savaşına methiyeler dizmek değil; günümüzde doruk noktasına ulaşmış bulunan siyasal süreçlere ilişkin dersler çıkarmaktır.
Siyaset açısından bir diğer önemli nokta, atılacak adımların sağlam olması, vur kaç taktiğinin her zaman sonuç alamadığı gerçeğinin kavranmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, iktidarın CHP’li belediyelere yönelik operasyonunu geri püskürtebilmek için her gözaltı ve tutuklamalardan sonra yalnızca protesto etmekle kalınmamalı; başka araçlar ve yöntemler geliştirerek, gündemi belirlemek sağlanabilmelidir.
KAZANMANIN YOLU, GÜNDEMİ BELİRLEMEKTEN VE MUHATABININ NİYETİNİ ANLAMAKTAN GEÇER
Malum, savaş, siyasetin başka araçlarla sürdürülmüş şeklidir. Savaştaki başarı, savaşılacak yeri ve zamanı belirlemekle doğru orantılıdır. Savaşta başarının ikinci koşuluysa karşı tarafın niyetini anlamaktır.
Her iki koşul, siyasetin de dikkate alması gereken koşullardır.
Ne demek?
Şu demek:
Siyasetin amiral gemileri vardır; o amiral gemilerinden hangisi gündemi belirlerse siyasetin yönünü de o tayin eder. Söz konusu süreçten başarıyla çıkmanın bir diğer tarafı da muhatabının niyetini anlamak ve o niyete göre siyaset stratejisi geliştirmektir.
Hatırlatalım; bugüne dek bize yüzde 65/35 dengesi dikte edilmişti. 2023 ve 2024 seçimleri, bunun bir algı yönetimi olduğunu gösterdi. Denge değişmiş durumdadır ve bu değişikliğin nedeni, belirlenen gündem olmuştur.
Siyaset açısından bir diğer önemli nokta, atılacak adımların sağlam olması, vur kaç taktiğinin her zaman sonuç alamadığı gerçeğinin kavranmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, iktidarın CHP’li belediyelere yönelik operasyonunu geri püskürtebilmek için her gözaltı ve tutuklamalardan sonra yalnızca protesto etmekle kalınmamalı; başka araçlar ve yöntemler geliştirerek, gündemi belirlemek sağlanabilmelidir.
Bu yazıyı, Atatürk’ün “Baba Gündüz” namıyla bilinen Gündüz Kılıç’a söylediği şu sözleri hatırlatarak, sonlandıralım:
“Dünyada yenilmeyen kimse, yenilmeyen ordu, yenilmeyen takım, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenildikten sonra üzülmek normaldir, bu üzüntü insanın yürek gücünü yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen hemen toparlanmalı, kendini yeneni yenmek için olanca gücüyle, azmiyle çalışmalıdır.”
İlginizi Çekebilir