Yeni sanayi yüzyılında Türkiye’nin şansı: Meslek Liselerinden başlayan dönüşümle olur
EĞİTİMTürkiye, eğitim sistemini çağın gereklerine göre dönüştürüp, stratejik sanayi altyapısını güçlendirerek, yalnızca takip eden değil, yön veren ülkeler arasında yer alabilir.
Bugün vereceğimiz kollektif uğraş, sadece bugünün gençlerinin değil, Türkiye’nin küresel güç dengeleri içindeki konumunun belirleyicisi olacaktır. Üretim sistemlerinin yeniden inşa edildiği bir çağda, ülkemizin bu dönüşümde etkin rol oynaması; akılcı, planlı ve cesur politikalarla mümkündür.
Bu haftasonu konuşmacı olarak katıldığım ilk Özel Meslek Liseleri Çalıştayı'nda, Türkiye’nin üretim geleceğine dair çok kritik tartışmalar yapıldı. Aslında bu tartışmalar, sadece eğitim politikası değil; Türkiye’nin 21. yüzyılda ekonomik ve stratejik konumunun da anahtarı niteliğindeydi.
Ben bu çalıştayda üç temel öneriyle katkıda bulundum. Bugün buradan o önerileri kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Çünkü mesele sadece meslek liseleri değil. Mesele, Türkiye’nin üretim kapasitesini yeniden inşa etmesi.
1. Meslek Liseleri, Bütün Liselere Hizmet Veren Bir “Ortak Servis” Olmalı
Bugün lise öğrencilerinin çok büyük bir kısmı hayatla bağını kuramıyor. Oysa ki bir öğrencinin, en az bir meslek dersi alması, gerçek dünyayı anlaması açısından son derece değerli.
Çözüm ne? Meslek liseleri, sadece kendi öğrencilerine değil; bütün liselere servis sağlayan yapılar hâline gelmeli. Dijital tasarımdan girişimciliğe, otomasyondan üretim simülasyonlarına kadar her lise öğrencisi bu yetkinliklerle tanışmalı.
2. Dijital Meslekler Müfredata Girmeli – Maliyet Sıfır
Bugün özel meslek liseleri yaklaşık 50 alanda eğitim veriyor: elektrik, otomotiv, güzellik, mobilya… Ancak artık yeni bir 50 alan daha eklenmek zorunda.
Nedir bu alanlar? Yapay zekâ, veri bilimi, siber güvenlik, mobil uygulama, dijital pazarlama gibi donanım gerektirmeyen dijital meslekler. Bu dersler için gereken içerikler zaten internet ortamında hazır.
Yapay zekâ destekli sistemlerle bu içerikler İngilizce ve Türkçeye çevrilip ders hâline getirilebilir. Ölçme ve değerlendirme ise ya stajyer öğretmenlerle ya da doğrudan yazılım sistemleriyle yapılabilir.
Yani bu reformun maliyeti neredeyse sıfır, getirisi devasa.
Türkiye, eğitim sistemini çağın gereklerine göre dönüştürüp, stratejik sanayi altyapısını güçlendirerek, yalnızca takip eden değil, yön veren ülkeler arasında yer alabilir. Belki de bir gün, bu döneme dönüp bakan tarihçiler, İbn Haldun’un sözüne atıfla şöyle yazacak: “21. yüzyılın üretim devrimi, Türkiye’nin kendi kaderini yeniden tanımladığı yıllarda başladı.”
3. ABD-Çin Çekişmesinde Türkiye Pozisyon Almalı – Dijital ve Fiziksel Üretimde Yeni Dönem
Dünyada üretim yeniden şekilleniyor. Çin'e karşı baskı artarken, Hindistan beklenen sıçramayı yapamıyor. Çokuluslu şirketler yeni üretim üssü arıyor.
Türkiye bu tabloda eşsiz bir fırsat penceresiyle karşı karşıya.
Ancak bu fırsatı değerlendirebilmek için sadece hizmet sektörü değil, fiziksel üretim ve dijital teknolojilerin kesiştiği alanlarda da güçlü bir altyapı inşa etmeliyiz.
Artık üretim, sadece montaj hatlarından ibaret değil. Bugünün üretimi:
- İnsansı robot teknolojileri
- Elektrikli araç sistemleri ve batarya yönetimi
- Yüksek kapasiteli pil üretimi
- Otonom araç donanımları ve sensör sistemleri
- Yenilenebilir enerji altyapısı kurulumu
- 3D yazıcılarla prototipleme
gibi alanlarda gerçekleşiyor.
Bu sistemlerin her biri, hem yazılım hem donanım hem de ileri düzey teknik bilgi gerektiriyor. Türkiye'nin meslek liseleri ve teknik eğitimi bu alanlara adapte edilmeden gerçek bir üretim merkezi olmamız mümkün değil.
Bu nedenle, meslek liselerinin yalnızca dijital içerik üretiminde değil, aynı zamanda bu yeni nesil teknolojilerin fiziksel bileşenleriyle çalışabilecek insan kaynağını yetiştirme sorumluluğu da var.
Üretimi ülkemize çekmek istiyorsak, robotlara montaj yapan teknisyeni, batarya paketleyen mühendisi, 3D prototip tasarlayan teknisyeni bugünden yetiştirmeye başlamalıyız.
Türkiye’nin bu dönüşümdeki pozisyonu yalnızca ekonomik değil; stratejik bir tercih olacaktır.
Krizleri Fırsata Çevirmek
2001’deki 11 Eylül saldırıları sonrası ABD dijital sistemlerine olan güvenini büyük ölçüde kaybetmişti.
İşte bu noktada Hintli parlamenterler Washington’da kamp kurdu, Hindistan merkezli teknoloji firmaları devreye girdi.
“Bize güvenin,” dediler. ABD’nin dijital altyapısını yönetmeye başladılar. Böylece “outsourcing” (dış kaynak) ekonomisi doğdu.
Hindistan, bu süreci doğru okuyarak kısa sürede bir dijital hizmetler devi haline geldi.
Bu örnek gösteriyor ki, krizler sadece tehdit değil, doğru stratejiyle tarihî fırsatlara da dönüşebilir.
Türkiye de bugünün küresel üretim krizinde benzer bir adımı atabilir.
İbn Haldun’un Bakışıyla…
İbn Haldun şöyle der: “Devletler ve medeniyetler de insanlar gibidir; doğar, büyür, olgunlaşır ve çöker.”
Bu döngü sadece devletler için değil, ekonomik merkezler için de geçerli. Üretimin Çin’den kaymaya başladığı bir dönemde yeni merkez olmak için Türkiye’nin önünde eşsiz bir fırsat penceresi var.
Bugün vereceğimiz kollektif uğraş, sadece bugünün gençlerinin değil, Türkiye’nin küresel güç dengeleri içindeki konumunun belirleyicisi olacaktır. Üretim sistemlerinin yeniden inşa edildiği bir çağda, ülkemizin bu dönüşümde etkin rol oynaması; akılcı, planlı ve cesur politikalarla mümkündür. Türkiye, eğitim sistemini çağın gereklerine göre dönüştürüp, stratejik sanayi altyapısını güçlendirerek, yalnızca takip eden değil, yön veren ülkeler arasında yer alabilir. Belki de bir gün, bu döneme dönüp bakan tarihçiler, İbn Haldun’un sözüne atıfla şöyle yazacak: “21. yüzyılın üretim devrimi, Türkiye’nin kendi kaderini yeniden tanımladığı yıllarda başladı.”
İlginizi Çekebilir