© Yeni Arayış

Toplumun dışına düşenler, buraya!

Goffman, sadece bireysel ve toplumsal dışlanmayı açıklayan bir kuramsal çerçeve sunmakla kalmaz; aynı zamanda insanın toplum içinde var olma mücadelesini anlamamıza imkân tanır.

Erving Goffman’ın “Damga” kitabı, modern toplumlarda kimliğin nasıl şekillendiğini, insanların norm dışı olarak algılandığında nasıl dışlandığını ve bunun yıkıcılığını anlatan temel bir rehberdir.

“Sakatların talihsiz olduklarını kimler söylüyor; kendileri mi? Yoksa siz mi söylüyorsunuz? Dans edemedikleri için mi? Zaten dans müziği eninde sonunda biter! Tenis oynayamadıkları için mi? Zaten çoğu zaman tenis oynarken başımıza güneş geçer! Onlara basamaktan çıkmaları veya inmeleri için yardım etmek zorunda olduğumuz için mi? Bunun yerine yapmayı tercih ettiğimiz daha iyi bir şey mi var? Çocuk felciniz varsa bu, artık sinirlenip odanıza koşamayacağınız ve odanızın kapısını arkanızdan çekip çarpamayacağınız anlamına gelir. Topal, iğrenç bir kelimedir. Tanımlar! Ayırır! Fazlaca samimidir! Küçümseyicidir! (Linduska, a.g.e., s. 164-165 akt. Goffman, 2014).”

Bu son derece etkileyici paragraf Erving Goffman’ın “Damga (Stigma)” isimli kitabından bir alıntıdır. Paragrafta bahsedilen etiketleme konusu Goffman’ın ortaya koyduğu 3 damga türünden sadece biri olan “bedenin korkunçlukları, muhtelif fiziki deformasyonlar” olarak tanımladığı fiziksel damga türüdür. İnsanın günlük yaşantıda her daim karşılaşmasının mümkün olduğu bir damga türüdür. Bir diğer damga türü ise ahlaki ve kişisel karakterle ilişkili olarak tanımladığı zayıf iradeyi işaret eden, sapkın ve ahlaksızlık içeren bir damga türüdür. Son damga türü ise toplumsal ötekileştirmeyi temel alan, toplumun topluma yüklediği damgalar olarak adlandırdığı ırksal, etnik köken ve inançları içeren damga türüdür. Damga konusunda literatürde sapma, stereotip, önyargı ve ayrımcılık gibi kavramlar üzerinden tartışmalar da yürütülmüştür.

Goffman, damga kitabında insanların gri alanlarını, bir bakış açısı olan damgalı alanlarını dolayısıyla damgalı insanlar üzerinden ele almaktadır. Yaşamda damgalı olarak ötekileştirilen insanların normal yönleri, normal olarak görülenlerin de damgalı yönleri bulunmaktadır. Buna göre insanın sahip olduğu damga önemsenecek bir şeyse bile, insan damgasından ve aynı damgaya sahip olanlardan utanmamalıdır ya da damgasını saklamaya çalışarak kendinden ödün vermemelidir. Goffman’a göre bu davranışlar, insanların katlanmak durumunda kaldıkları, hayatlarının kapsülleştirildiği ve gözetim altına alındığı olgusunun sadece bir yönüdür. 

Kim bu damgalılar?

Goffman’ın tanımına göre yine toplumda stigmazisyona maruz kalan, herhangi bir özelliği, davranışı ya da doğuştan taşıdığı aidiyet nedeniyle ötekileştirilen insanlardır. Örnek verecek olursak engelliler, yetimhanede kalanlar, akıl hastaları, cinsiyet, çirkin ve güzel insanlar, eğitimli, eğitimsiz, alkolikler, beyazlar, siyahlar, Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler gibi yani aslında insanın ve toplumun kendinden farklı gördüğü her şey diyebiliriz. Bu “farklı gördüğü her şey” ise insanın bakış açısı dahilindedir. 

“Stigma” yani “damga” kavramı, ilk kez Yunanlılar tarafından ahlâki anlamda kötü görülen, normal kabullerin dışında olan insanları, köleleri, suçluları bedenlerine işledikleri işaretlerle birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Bu işaretleri taşıyan insanlar lekelenmiş kabul edilmelerinden dolayı, diğerlerinden yani normal olarak görülen insanlardan kolayca ayırt edilmişlerdir 

Goffman, sadece bireysel ve toplumsal dışlanmayı açıklayan bir kuramsal çerçeve sunmakla kalmaz; aynı zamanda insanın toplum içinde var olma mücadelesini anlamamıza imkân tanır. Yani bir kimliğin nasıl bozulduğunu değil, aslında toplumun kendi elleriyle hangi yollarla bozmaya meylettiğini sorgulamaya yöneltir. 

Peki normal kim ya da ne? 

Normal bir kimliğe sahip olan insan, toplumun kabul gördüğü değerlere uyum sağlayan ve yine maalesef toplumun beklentilere uygun olan davranışlar sergileyen, vücut yapısında herhangi bir dezenformasyon bulunmayan insan olarak tanımlanmaktadır. Normal olarak tanımlanan insanların, damgalı insanlara aslında kötü niyetle bir davranış biçimiyle yaklaşmadıkları söylenmektedir. O yüzden normallerin, damgalılara sergiledikleri davranışlar karşısında benzer bir cevap vermenin doğru olmadığı savunulmaktadır. Nitekim sadece bu kötü niyetli davranışları uygulama sebepleri altında sadece doğru olmayan bakış açısından baktıkları, korku duygusu besledikleri ve eksik bilgiden kaynaklandığı sebebi yatar. Dolayısıyla kötü niyetli davranış sergileyen normallere de bu konuda yardıma muhtaç insanlardır.

Damganın Ardındaki İnsan

Tüm bunların dışında ilk paragrafta bahsedilen koşamayan, tenis oynayamayan, artık sinirlenip odanıza koşamayacağı ve odasının kapısını arkasından çekip çarpamayacağı insanı örnek alırsak; damgalı olduğu alanlar kadar damgalı olmadığı farklı meziyetleri de bulunmaktadır. İnsanları engelleri, damgaları dışında da tanımak mümkündür. Mesela yürüyemeyen bir insanın belki de siyaset alanında mükemmel tespitleri olabilir ve öyle bir ortama girdiğinde damgalı muamelesi görmediğinde gerçek kimliğiyle ortamda bulunmaktan mutluluk duyması da olasıdır. Ya da farklı konularda damgalı insan, çok güzel resim yapıyor, şarkı söylüyor olabilir. Ama bunu aksine genelde normal insanlar damgalı insanlardan damgalı gibi davranmasını beklerler. 

Bakıldığında yine insanlar tarafından normal olarak tanımlanan insanların da bir damgası, damgası olanların da normal alanları bulunmaktadır. Bu damganın varsayılan ve fiili toplumsal kimlikleri arasında yüz kızartıcı bir mesafeye yol açacak şekilde yüzeye çıkmasının her zaman ihtimalinin olduğu doğrusu bilinmelidir. Sonuç olarak her insan birer damgalı olma ihtimali taşır. Goffman’ın da söylediği gibi “damgalı normali, normal de damgalıyı içerir”.

Erving Goffman’ın “Damga” kitabı, modern toplumlarda kimliğin nasıl şekillendiğini, insanların norm dışı olarak algılandığında nasıl dışlandığını ve bunun yıkıcılığını anlatan temel bir rehberdir. Bakarsanız Goffman, sadece bireysel ve toplumsal dışlanmayı açıklayan bir kuramsal çerçeve sunmakla kalmaz; aynı zamanda insanın toplum içinde var olma mücadelesini anlamamıza imkân tanır. Yani bir kimliğin nasıl bozulduğunu değil, aslında toplumun kendi elleriyle hangi yollarla bozmaya meylettiğini sorgulamaya yöneltir. Goffman, görünenden çok görünmeyene odaklanarak, insanın damgalı doğmadığını, damgalı görülerek yalnız bırakıldığını anlatır. 

Bunu da yazdım bir kenara.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER