Terörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü
SİYASETÇözümün yolu, hukuk devletini inşa edecek ve siyasal alanı genişletecek bir perspektifi benimsemekten geçiyor. Bugün ihtiyaç duyulan, mevcut ceza hukuku zihniyetinin dönüştürülmesi ve demokratik siyasetin önünün açılmasıdır.
Çözümün yolu, hukuk devletini inşa edecek ve siyasal alanı genişletecek bir perspektifi benimsemekten geçiyor. Bugün ihtiyaç duyulan, mevcut ceza hukuku zihniyetinin dönüştürülmesi ve demokratik siyasetin önünün açılmasıdır.
“Terörsüz Türkiye” söylemi, iktidar partisi yöneticileri, güvenlik bürokrasisi ve devlet kurumları başta olmak üzere, ana akım Türk siyasetinin son bir yıldır Kürt meselesi bağlamında sıkça tekrar ettiği bir hedef haline geldi.
Bu tanımlama, "Kürt sorunu çözülmüştür; geriye yalnızca PKK ve ona yakın siyasi çevrelerin tasfiye edilmesi kalmıştır" iddiasını ima ediyor. Yani Kürt meselesi, yalnızca PKK’nin silahlı ve siyasi varlığına indirgeniyor. Bu, sorunu derinleştiren yanlış bir yaklaşımdır.
Bu yüzden iktidar partisi mensupları, olası yeni çözüm sürecine “Terörsüz Türkiye Süreci” adını vermeyi tercih ediyor. Bugün ilk toplantısını yapacak olan TBMM sürecine dair komisyonun da aynı adla anılması konusunda ısrar ediyorlar.
2013-2015 çözüm sürecinde çıkarılan 6551 sayılı çerçeve yasanın adına “Terörün Sona Erdirilmesi Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” verilmişti. Gerekçesi ise muhalefet partilerinin Anayasa Mahkemesi’ne başvurması durumunda yasanın iptal edilme olasılığıydı. Anayasa Mahkemesi’ne başvuran olmadı ama yasanın gereğini bir kez dahi yerine getiren olmadı. Yasa sadece süreçte görev yapan devlet görevlilerini korumakla kaldı.
Sorunu Daraltan Yanlış Çerçeve
Bugün bu çalışmadan çıkarılacak doğru derslerle acil ihtiyaçları önceleyen bir komisyon çalışması yapılmak durumunda. Bu komisyonun ilk işi, meselenin yalnızca PKK'nin silah bırakmasıyla sınırlı olmadığını; çok daha kapsamlı, çok boyutlu bir sorunun çözüm süreci olduğunu kabul ederek çalışmaya başlaması olmalıdır. Bu kabul, Kürt meselesinin terör parantezinden çıkarılmasına dönük ilk ciddi adım olacaktır.
Bu sayede kamuoyuna da gösterilmiş olur ki, yeni çözüm süreci yalnızca silahlı çatışmanın sonlandırılmasını değil, silahsız siyasal çözüm yollarının açılmasını da içermektedir. Kürt meselesinin müzakere yoluyla adil ve demokratik çözümü, ancak bu geniş çerçeveyle anlam kazanabilir. Zira silahların susması barışın yalnızca başlangıcıdır; barışın kalıcılaşması ve toplumsallaşması ise hukuk ve siyasetin ortak, en büyük sorumluluğudur.
Türkiye’nin yaklaşık kırk yıldır içinde bulunduğu silahlı çatışma ortamı, güvenlikçi politikaların ve olağanüstü yasaların kalıcı hale gelmesine yol açarken, Kürt sorununun siyasal, toplumsal ve kültürel boyutları ikinci plana itildi, hatta yok sayıldı. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) başta olmak üzere ceza mevzuatında yapılan düzenlemeler; ifade özgürlüğünü, örgütlenme hakkını ve demokratik siyaseti hedef alarak toplumda barışçıl çözüme dair sesleri kıstı.
Siyasi partiler, belediye başkanları, gazeteciler ve insan hakları savunucuları; yalnızca eleştirel görüş bildirdikleri ya da Kürt kimliğini savundukları için terörle ilişkilendirilerek yargılandı. Bu yaklaşım, terörle mücadele değil; siyaset alanını daraltma ve bastırma işlevi gördü.
Yarım yüzyıldır PKK'ye karşı sürdürülen mücadele, yalnızca bir silahlı örgüte karşı değil; Kürtlerin haklarının tanınmaması, ihlallerin örtülmesi ve nihayetinde her türden muhalefetin bastırılması için araçsallaştırıldı.
Hukuki ve Siyasal Yeniden İnşa Zorunluluğu
Çözümün yolu, hukuk devletini inşa edecek ve siyasal alanı genişletecek bir perspektifi benimsemekten geçiyor. Bugün ihtiyaç duyulan, mevcut ceza hukuku zihniyetinin dönüştürülmesi ve demokratik siyasetin önünün açılmasıdır.
Bu nedenle, TBMM’de kurulmakta olan yeni sürecin komisyonuna “Terörsüz Türkiye” adının verilmesi, hem çözülmesi gereken Kürt sorununu hem de PKK meselesini doğru tanımlamaz. Böylece Meclis’in görev ve amacını da yanlış biçimde çerçeveler. Bu durum, yanlış hedef ve yanlış yöntemle yola çıkmak anlamına gelir.
"Terörsüz Türkiye" tanımlaması, esas olarak güvenlikçi ve askeri operasyonları çağrıştıran bir kavramdır. Oysa bugün Türkiye’nin çok yönlü demokratik reformlara ihtiyacı vardır. Hukuk, silahlı ya da silahsız çatışmasızlığın ve toplumsal barışın zeminini kurar; siyaset ise o zemin üzerinde birlikte yaşamanın yollarını üretir.
Bu iki alanda – hukuk ve siyaset – cesur ve kapsamlı bir yeniden inşa süreci başlatılmadıkça, silahların susması ancak geçici bir sessizlik olur. Kalıcı barış, ancak şiddetsizlik temelinde, hak ve eşitlik eksenli bir toplumsal sözleşmeyle mümkündür.
Bu kapsamda TBMM sürecine dair komisyonun öncelikli görevi, terör kavramını uluslararası hukukla uyumlu biçimde kapsamlı şekilde tanımlamak ve Terörle Mücadele Yasası başta olmak üzere bir dizi yasal düzenlemeyi gündemine almaktır. Bu, Türkiye için hem tarihsel bir ihtiyaç hem de son derece zor bir süreçtir.
Bu zorluğun temelinde, kırk yıla yayılan çatışmalı sürecin topluma ödettiği ağır bedeller, terör söyleminin siyasette ve toplumda her zaman güçlü karşılık bulması ve en önemlisi de siyasal aktörlerin bu alanla yüzleşmenin maliyetinden kaçınmaları yer alıyor. Ana akım Türk siyasetinde, iktidarla en uyumlu olunan başlıklardan biri hâlâ Kürt meselesidir.
Ama bu zoru başarmadan, iktidarın sıkça kullandığı ifadeyle "Terörsüz Türkiye" hedefine ulaşmak ya da silahlı çatışmayı kalıcı olarak sona erdirmek mümkün değildir.
İlginizi Çekebilir