© Yeni Arayış

Şakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye

Yerelin kaynak kullanımında bir koordinasyon çerçevesinde özgür olabilmesi, kararların “merkezden” değil “yerelden” alınacağı mekanizmalarla donanmış demokratik bir toplum hayali, en azından benim kuşağım açısından hiç de boş hayal değil.

Bizde başından beri bu şakülsüzlük hali mevcut. Bir türlü bir “demokrasi” kuramamış olmak zaten bu durumun en açık göstergesi. Sınırlarımız içinde yaşayan bütün farklı kimlikleri bir “bütün” olarak göremediğimizden onlarla aramıza duvarlar koyarak yönetmek bizim en çok bildiğimiz bir konu.

Sıcaklardan ve yangınlardan bunalmış bir halk olarak başka şeylerin yanı sıra siyasette de neler olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Zaten dünyanın başka bir evreye girmiş olduğu bir dönemi yaşadığımız çok açık. Bildiğimiz ve bütün dünyayla da paylaştığımızı düşündüğümüz “evrensel değerler” maalesef çöpe gitmiş. Kimsenin taktığı yok. Kanıt mı istiyorsunuz? Alın size Gazze olayını! İsrail’in ki bir zamanlar kendisi soykırıma uğramış bir halkın kurduğu bir devlet, milletin gözü önünde, açık açık insanları çoluk çocuk demeden öldürdüğü gibi onları açlığa da mahkum ediyor. Hepimizin gözleri önünde!

Bu kadar “şakülünden çıkmış” bir dünya nereye gider dersiniz? Doğrusu nereye gittiğini tam olarak bilemeyiz ama kötüye gittiğini söyleyebiliriz. Bu denli neyin “doğru” neyin “yanlış”, neyin “güzel” neyin “çirkin”, neyin “ahlaklı” neyin “ahlaksız” olduğunu ayıramadığımız bir dünya nasıl iyiye gidebilir ki?

Böyle bir dünya içinde bizim yerimiz ise “özel”. Çünkü bizde başından beri bu şakülsüzlük hali mevcut. Bir türlü bir “demokrasi” kuramamış olmak zaten bu durumun en açık göstergesi. Sınırlarımız içinde yaşayan bütün farklı kimlikleri bir “bütün” olarak göremediğimizden onlarla aramıza duvarlar koyarak yönetmek bizim en çok bildiğimiz bir konu.

Düşünsenize adam (ya da kadın) sahte diploma almış.  Olmadığı bir şeyin uzmanı gibi dolaşıyor aramızda. Dolaşmak bir yana aynı konuda emek verip de diploma sahibi olmuş birinin yerini alarak yaşıyor. Ya da e-imza sahtekarlığını alın! Hakkı olmadan eline geçirene inanılmaz bir güç veren bir imkan! Bunlar bugünlerde giderek artan bir biçimde tartışılmaya başladı başlamasına ama, kamudan bir “tık” yok. Sanki siyasetçiler de biraz bezmiş herhalde. Öyle ya “söylüyor ediyoruz ama bir şey de olmuyor!” der gibiler.

Ama burada iddialı bir laf edeceğim! Bir kıymet-i harbiyesi var mıdır bilemem. Daha bunlar iyi günlerimiz diye düşünüyorum. AKP iktidarının bir yerinde (2012-2013) AKP “kayış kopardı”. Devletin bütün kurumları baş aşağıya gitti ve sonunda da yere çakıldılar. Bu arada “tarafsız davranması şart olan” devlet kurumları hükümete bağlı kurumlar haline gelince yolsuzluklar da, hırsızlıklar da aldı başını gitti. Bugün konuştuğumuz sahte diplomalar, çalınan e-imzalar ve üstüne çökülen topraklar o kadar çok ki eğer AKP’den sonra gelecek olan parti CHP olacaksa işinin zor olduğunu buradan da söylemeliyiz.

Nereden mi varıyorum bu sonuca? Bütün “merkezi yönetimler” bu sonuçları üretir de oradan. Bakın tarihe görürsünüz. Nerede kararlar merkezileşmiş ise orada rüşvet, hırsızlık, irtikap artmış. Bu Osmanlı’da da böyleydi, Sovyetler Birliği’nde de böyleydi, AKP yönetiminde de böyle. Hatta rahmetli Doktor Hikmet bu konuyu insanlığın daha erken zamanlarına kadar götürerek medeniyetler kurulduğundan başlamak üzere ilk devlet yapılanmaları çerçevesinde kararlar merkezileşirken nasıl bütün topluma ait olması gereken birikimlere az sayıda insanın el koyduğunu anlatmıştı.

Bunu hatırlatmamın nedeni ise gelecek iktidarların çok ciddi temizlik yapmaları gerekir önermemim daha derininde ne kadar böyle temizlik de yapılsa, topluma ait olması gerekenlere birilerinin el koyma eğilimi öyle kolayına bitecek gibi değil. Onun için de Öcalan’ın “demokratik konfedaralizm” olarak tanımladığı yeni bir insanlığın tohumları olabilecek fikirleri tartışmamız gerek. Yerelin kaynak kullanımında bir koordinasyon çerçevesinde özgür olabilmesi, kararların “merkezden” değil “yerelden” alınacağı mekanizmalarla donanmış demokratik bir toplum hayali, en azından benim kuşağım açısından hiç de boş hayal değil.

Şakülünden çıkmış toplumların daha çok düşünmeye, daha çok tartışmaya ihtiyacı var. Bazıları hoşlanmasa da…

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER