© Yeni Arayış

Provokasyonların sigortası sürecin toplumsallaşması

CHP, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu çalışmalarına ve yeni çözüm sürecine ilişkin politikalarını Özgür Özel’in söylem ve yaklaşımları paralelinde kurumsal bir netliğe kavuşturmalı, anlaşılır kılmalı ve ikircikli tavırdan çıkmalıdır.

Yeni çözüm süreci birçok kritik eşiği geride bıraktı. PKK’nin fesih kararı ve silahların, sembolik de olsa, yakılması gibi beklenmedik olumlu gelişmeler yaşandı. Şimdi sürecin ilerlemesi için daha radikal adımlar atılması bekleniyor. Ancak belirsizlik, gönülsüzlük ve heyecansızlık hâlâ sürüyor. Bunlar süreci zorlaştıran, bir tür düğüm haline getiren unsurlar.

Meclis Komisyonu’nun çalışmaya başlamasıyla Kürt sorununun çözüm kapısının aralanma ihtimalinin belirmesi, süreci provoke etmeyi bekleyenleri harekete geçirdi. Salı günü, komisyon toplantısına saatler kala Meclis’in Çankaya kapısına yakın bir yerde beyaz Toros model Renault yakıldı. Türkiye’de beyaz Toros, 1990’ların faili meçhul cinayetlerinin ve insan kaçırmaların sembolü. Emniyet, aracı yakan kişinin Mersin’de ikamet eden, psikolojik rahatsızlıkları ve çok sayıda suç kaydı bulunan biri olduğunu açıkladı.

Komisyonun şehit ailelerini dinleyeceği gün, Meclis önünde beyaz Toros yakılarak mesaj verilmek ve çalışma provoke edilmek istendiği açıktır. Bu tür eylemlerde “psikolojik rahatsızlığı ve bolca suç kaydı olan” kişilerin devlet kurumlarında birilerinin yönlendirmesiyle kullanıldığı 1990’lardan biliniyor.

Aynı günün geç saatlerinde, komisyona katılmayı reddeden İYİ Parti’nin Ankara milletvekili Yüksel Arslan da sosyal medya hesabından, komisyon çalışmalarına gölge düşürmeyi amaçladığı anlaşılan bir paylaşım yaptı. Arslan, DEM Parti’nin komisyonda; “Kürtlere özerklik, ‘Türk Milleti’ yerine etnik kökenlerin Anayasa’da belirtilmesi, Doğu ve Güneydoğu’ya vali atanmaması, Kürt ordusu kurulması, Kürdistan’ın İç ve Dışişleri Bakanlıklarının olması, Kürtçenin resmi dil olması, Kandil ve Avrupa’daki PKK’lıların topluca geri dönmesi” gibi 7 talepte bulunduğunu ileri sürdü. DEM Parti ise bu deli saçması paylaşımı yalanladı.

2013-2015 çözüm sürecinde de benzer sayısız kışkırtma vakası yaşandı. Çözüm süreçlerinde bu gibi şeyler doğası gereği beklenir. Dünyadaki bütün çatışma çözümü örneklerinde, katılımcılık ve şeffaflık geliştikçe, barış toplumsallaştıkça bu türden provokatör girişimler boşa çıkarılmıştır. Bunlara karşı toplumsal duyarlılığın gelişmesi, barış arayışlarının başarıya ulaşmasının sigortasıdır.

Bu noktada barış isteyenlere ve barış için çalışanlara büyük görev düşüyor. Ama esas büyük sorumluluk siyasetin omzunda. Türkiye’de Kürt sorununda seçmen davranışını büyük ölçüde siyaset ve siyasi liderler belirliyor.

Komisyon kurulmadan önce yapılan çeşitli saha araştırmaları, “Terörsüz Türkiye” veya “Barış ve Demokratik Toplum Süreci”ni destekleyenlerin oranının yüzde 70’leri bulduğunu gösteriyor. Ancak sürecin gidişatını başarılı bulanların oranı yüzde 40’lara düşmüş durumda. Burada ciddi bir sorun olduğu açık.

Başka bir ifadeyle, Kürt sorununda silah yakma aşamasına gelinmiş olsa da toplumda yeterli heyecan yok; geleceğe umutla bakan insan sayısında ciddi bir artış gözlenmiyor. Süreç başlayalı 10 ay geçti ama toplumsal endişe ve korkunun ciddi ölçüde aşıldığını gösterir bir veri ortaya çıkmış değil.

Öte yandan yeni çözüm süreci birçok kritik eşiği geride bıraktı. PKK’nin fesih kararı ve silahların, sembolik de olsa, yakılması gibi beklenmedik olumlu gelişmeler yaşandı. Şimdi sürecin ilerlemesi için daha radikal adımlar atılması bekleniyor. Ancak belirsizlik, gönülsüzlük ve heyecansızlık hâlâ sürüyor. Bunlar süreci zorlaştıran, bir tür düğüm haline getiren unsurlar.

Bu tablonun oluşmasında AK Parti’nin siyasi bagajı, barış arayışlarına faydacı ve araçsal yaklaşımı, geçmişteki başarısızlıkları ve 2015 sonrası izlediği inkârcı-güvenlikçi politikalar belirleyici oldu. Bu nedenle yapabilecekleri sınırlı.

CHP Komisyonu’nun üçüncü toplantısına sunulan 29 maddelik “Toplumsal Barış, Adalet ve Demokratik Mutabakat” programı da bunun için bir kanal açmıştır. Ardından Kürt sorununun çözümüne dair projeler netleştirilmeli ve toplumun farklı kesimleriyle yaygın biçimde paylaşılmalıdır. Başka bir ifadeyle, sürece ve barışın toplumsallaşmasına daha fazla odaklanılmalıdır. İktidara yürüme iddiası olan bundan kaçamaz.

CHP’nin rolü, sorumluluğu                  

Bu düğümün çözülmesine ana muhalefet partisi ön ayak olmalı. Yeni çözüm sürecindeki belirsizlikleri giderecek, projeye karşı siyasal güvensizliği aşacak olan CHP’dir. Eğer bu düğüm çözülmezse, yani yeni çözüm süreci ve barış arayışı toplumsallaşmazsa, daha riskli provokasyonların kapımızı çalacağından kimsenin kuşkusu olmasın.

İktidar partisi, yeni çözüm sürecinde oyun kurucu olmaktan adım adım uzaklaşıyor; frenleyici bir konumda bocalıyor. CHP ise 19 Mart 2025’te İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu operasyonu sonrasında geliştirdiği beklenmedik direnişle iktidara yürüyüşünü hızlandırdı ve siyasal alternatif konumuna ulaştı.

CHP’nin gündeminde doğal olarak belediyelerine yönelik yargı eliyle yürütülen operasyonlar ağırlıklı yer tutuyor. Ancak bu durum, CHP’nin kendisini gereksiz ve anlamsız şekilde sınırlandırmasına neden olmamalı. Çıkış yollarından biri de barışın toplumsallaşmasına ön açıcı olmak olabilir.

CHP, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu çalışmalarına ve yeni çözüm sürecine ilişkin politikalarını Özgür Özel’in söylem ve yaklaşımları paralelinde kurumsal bir netliğe kavuşturmalı, anlaşılır kılmalı ve ikircikli tavırdan çıkmalıdır. Bu yönde alınacak yol, CHP’nin komisyon çalışmalarında daha etkin bir konum kazanmasını ve yeni çözüm sürecinin doğru bir zemine oturmasını sağlayacaktır. Komisyonun bileşiminde bu potansiyel zaten mevcut.

Meclis Komisyonu’nun üçüncü toplantısına sunulan 29 maddelik “Toplumsal Barış, Adalet ve Demokratik Mutabakat” programı da bunun için bir kanal açmıştır. İlk adım, komisyona katılım konusundaki yersiz eleştirilere son verecek bir politik yaklaşım geliştirmek olmalıdır. Ardından Kürt sorununun çözümüne dair projeler netleştirilmeli ve toplumun farklı kesimleriyle yaygın biçimde paylaşılmalıdır. Başka bir ifadeyle, sürece ve barışın toplumsallaşmasına daha fazla odaklanılmalıdır. İktidara yürüme iddiası olan bundan kaçamaz.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER