© Yeni Arayış

Özel'n atmadığı adım

Başkan Özgür Özel’e büyük sorumluluk düşmektedir. Önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Özel ve parti yönetimi, İBB Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları hakkında ne düşünüyorsa düşünsün, Özel’e düşen Kılıçdaroğlu’nu aramak ve görüşmektir

Bugün Türkiye’ye baktığımızda çok kabaca gördüğümüz tabloyu şöyle özetleyebiliriz;

Türkiye derin bir kutuplaşma yaşıyor. Bu kutuplaşmanın toplum değil siyaset kaynaklı yani  kendiliğinden değil siyasetin ürettiği bir kutuplaşma.   Bu kutuplaşma derin bir zihni kırılma yaratıyor. Bu kutuplaşma iktidarın, iktidarda var olmayı ontolojik sorun ettiği sürece devam edecek. Ancak bu durum sadece iktidar değil ideolojik özü otoriterliğe dayanan devlet tarafında da sahipleniliyor. Bu durumu ancak, toplumun farklı kesimlerinin ortak bir gelecek tahayyülü ekseninde siyasete sahip çıkmasıyla aşılabilir. Bu siyaset, farklı toplumsal kesimlerin “demokrasi, özgürlük ve adalet” ortak kesininde bir araya gelmesi ve samimi, açık bir ilişki ile bir üst siyasal kimlik inşa edebilmesine bağlıdır.

Türkiye’de bugün gündelik bütün tartışmaların arka planında, otoriter/tekçi rejim ile çoğulcu/demokratik rejim arasında gerilim var.

Toplumun büyük bir kesimi bu yüzden iktidarın –doğru adımlar olsa bile- siyasi adımlarını, tercihlerini yanlış buluyor. Devlet kurumlarına güvenmiyor. TÜİK bunlardan birisi, YSK bunlardan birisi. Bunları çoğaltmak mümkün.

Tabi bunun tersi olarak iktidara yakın toplumsal kesimler için de, CHP başta olmak üzere muhalefet “olağan şüpheli”.

***

Açıkçası Türkiye’nin sıkıştırıldığı bu ikili tercih skalası, siyasi meşruiyet, siyaset yapma tarzı, birey ve toplum tasavvuru açısından neredeyse birbirine zıt iki pozisyona denk gelmektedir.

Mesela otoriter/tekçi rejim siyasal meşruiyeti devletten alır, homojen bir toplum tasavvur ederken; çoğulcu/demokratik rejim siyasi meşruiyetini toplumda arar, heterojen, demokratik, siyasi katılım kanallarının açık olduğu bir Türkiye tasavvur ediyor.

İlk blokta meşruiyetini devletten alan ve onun tarafından sahiplenilen Cumhur İttifakı varken; karşı blokta CHP’nin ana taşıyıcısı olduğu siyasi ve toplumsal muhalefet yer almaktadır.

***

Bulunduğumuz noktada siyasi alanının genişletilmesinde, çoğulcu/demokratik rejimin yeniden hayat bulmasının ana taşıyıcı gücü, bizatihi ana muhalefet partisi olarak CHP ve siyasi lider olarak da Özgür Özel’dir.

Ancak burada sorun; parti içinde ve çeperinden bu rolün yeterince farkında olmayanlar var olmasıdır.

2 yıl önce yapılan İstanbul İl Başkanlığı seçimi ve 38 Olağan Kurultay’ın, üstelik arada gerçekleşen yerel seçimde elde edilen siyasi başarıya, 19 Mart sonrası partiyi siyaseten felç etme amaçlı yargı hamlelerine rağmen, bu seçimlerin iptal ettirilme girişimleri bunun göstergesidir.

Yarın Ankara’da 38. Olağan Kurultayı için, “mutlak butlan” duruşması var.

Eğer ortada sadece 2 Eylül’de İstanbul 45. Asliye Mahkemesi’nin İstanbul İl Başkanlığı seçimi için verdiği karar olsaydı, yarın 38. Olağan Kurultayı için mutlak butlan kararı çıkma olasılığı çok yüksekti.

Ama 11 Eylül’de Ankara 3. Asliye Mahkemesi’nin verdiği ve il başkanlığı seçiminin iptal davasını esastan reddeden karar olunca; yarınki duruşmada mutlak butlan kararı çıkma ihtimali teorik olarak ortadan kalkmış görünüyor. Bu durumda dava, sonraki duruşmaya ertelenebilir.

Ama hemen şunu ifade edelim ki, her şey mümkün.

İktidar bloku, CHP’nin kamuoyunda tartışılmasını, parti içi tartışmaların kamusallaşarak seçmende güven hissini kırmak için her şeyi yapıyor. Buna milletvekili, belediye başkanı ve belediye meclis üyesi transferi de dahil.

***

CHP’nin, içe dönük kısır tartışmalardan, küçük iktidarlar mücadelelerinden hızla kurtulması ve büyük iktidara yürüyüşüne devam etmelidir.

Bunun için de, hep söylediğim gibi bu aşamada, bu günlerde Genel Başkan Özgür Özel’e büyük sorumluluk düşmektedir.

Önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Özel ve parti yönetimi, İBB Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları hakkında ne düşünüyorsa düşünsün, Özel, Kılıçdaroğlu’nı aramalı ve görüşmelidir. Belki Kılıçdaroğlu’nun beklediği sadece böyle bir telefondur.

Özel kendi ifadesi ile “O’nu -Kılıçdaroğlu’nu- partiden atmak değil baştacı yapma” söyleminin ilk adımı, bir telefon kadar uzak olan Kılıçdaroğlu’nu araması ve ziyaret etmesidir.

Üstelik bu kamuoyuna açık olmak zorunda değildir.

Açıkçası içinde olduğumuz siyasal iklimde bu bir genel başkan için zor olmamalı.

Unutmayalım ki, ebedi dostluklar gibi düşmanlıkların da siyasette yeri yoktur.

İktidar/devlet blokunun muhalefeti bu kadar sıkıştırdığı, toplumsal kutuplaşmanın bu kadar derinleştiği, CHP içi tartışmaların partiye güveni aşındırdığı iklimde Özel’den bu adımı beklemek muhalefetin hakkıdır.

Bu adım, iki liderin tarihe başka geçmesinin yolunu da açabilir.

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER