© Yeni Arayış

Meşruiyet ve Ortadoğu

​​​​​​​ABD’de aranan “meşruiyetin”  bedelinin,  yukarıda verilen örneklerle sınırlı kalmayacağı çok açık. Henüz kamuoyu ile paylaşılmayan anlaşmalar da var mı, bilinmiyor? Gelişmeleri düşünürken, birden aklıma ABD Büyükelçisi Barrack’ın bölgenin siyasal yapısının tanımını yaparken, anlattıkları geldi

İktidar kamuoyunun gerçek gündem ile ilgilenmesini önleme konusunda hayli başarılı. Denetimi altındaki kamuya ait yayın kuruluşları dışında, geçmişte “merkez medya” olarak adlandırılan, yayın organları da bu iktidar döneminde el değiştirdiler. Yandaş sahipleri  doğal olarak AKP-MHP ortaklığından desteklerini esirgemiyorlar.

Günlük satışları çok düşen bu gazetelerin, kamuoyu üzerinde etkileri yok denecek kadar az. Ancak geçmişteki muhalif tavırlarını günümüzün koşullarında sürdürme olanakları, ellerinden alındı.

Ülkesel yayın yapan az sayıdaki kanal ile birkaç günlük gazete dışında, muhalefetin kendisini,  daha doğrusu ülkenin içinde bulunduğu gerçek durumu, kamuoyu ile paylaşma olanakları sınırlı. Üstelik her an el konulma kuşkuları bu sınırları daraltıyor.

Uygulann ekonomi politikası, ülkenin tarihinde rastlanmadık ölçekte sermaye transferine yol açtı. Özal’ın tanımıyla “orta direk”  gelir dağılımındaki dengesizliğin etkisiyle, tasfiye oldu.

Yoksulluk yüzünden okul çağında okullarına gidemeyen yetersiz beslenen sayıları 5 milyona ulaşan çocuklar bir yanda. Sayıları binlerle ifade edilen ve önemli görevlere getirilen “sahte diplomalılar” diğer yanda. Ülkenin içinde bulunduğu durumun en somut göstergesi.

Tarım dahil hemen her alanda düşen üretimi arttırmak yerine, sözde enflasyonu önlemek amacıyla ithalata ağırlık veren, ekonomi yönetimi çözümü dar gelirlilerin ödedikleri vergilerin oranlarını arttırarak, sağlamaya çalışıyor. Yetmemiş olmalı ki, ülkenin ormanları ve kıyıları plan değişiklikleriyle, yağmalanırcasına imara açılıyor.

Muhalefete uygulanan baskılar, algı yönetimiyle gerçek gündemin tartışılmasını engellemeye yönelik. Tutuklanan belediye başkanları ile seçmene ; iktidarın onaylamadığı sonuçların kazanmaya yetmeyeceği mesajı veriliyor.

Yaşanılan süreçte; içeride kaybedilen “meşruiyet”  bu kez ABD’de sağlanmaya çalışılıyor. Milyarlarca dolarlık uçak siparişleri  verilirken, binlerce mil uzaktan  getirilecek, LNG ithaline ilişkin anlaşmalar yapılıyor.

Bu gidişle son seçimlerden önce Karadeniz’de bulunduğu şatafatlı bir törenle açıklanan doğal gaz yataklarının kaynağının , ABD’nin sınırlarında olduğu açıklanırsa hiç  şaşırmamalıyız.

Gümrük tarifelerinde ABD ürünlerinin yurda girişlerini kolaylaştıracak indirimler hızla hayata geçiriliyor.

ABD’de aranan “meşruiyetin”  bedelinin,  yukarıda verilen örneklerle sınırlı kalmayacağı çok açık. Henüz kamuoyu ile paylaşılmayan anlaşmalar da var mı, bilinmiyor?

Yukarıdaki gelişmeleri düşünürken, birden aklıma ABD  Büyükelisi Barrack’ın bölgenin siyasal yapısının tanımını yaparken, anlattıkları geldi.

Büyükelçi Ortadoğu’da  “ulus” olmadığını, aile, aşiret  ve cemaatler bulunduğunu, öne sürüyor. Millet ve devlet kavramlarının 1916 yılında İngiltere ve Fransa’nın işgalleri sonucunda bazı devletlerin kurulmasıyla oluştuğunu, anlatıyor.

Büyük olasılıkla söz edilen, bu iki devletin 1916 yılında Osmanlı İmparatorluğunun tasfiyesi üzerine kurguladıkları, anlaşmayı kast ediyor. Fransız ve İngiliz iki diplomatın adları ile anılan, Sykes-Picot Anlaşması 1918 yılında bölgeden çekilmek zorunda kalan, Osmanlı devletinin yaklaşık 400 yılı bulan egemenliği altındaki topraklara, hangi yöntemlerle el konulacağını içeriyordu.

Anlaşılan; Büyükelçinin Maruni kökenli eski bir Lübnanlı olması, Bölgenin siyasal geçmişi konusunda yeterli bilgilere sahip olduğunu göstermeye yetmeyecek..

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER