Kent, Mekân, Geçicilik (1)
KENTİstanbul gibi çok çekirdekli metropoller, doğal afetler sonrası yeniden inşa süreçleri tartışmalı kentler, kalkınma zorluklarıyla boğuşan, göç veren kentler artık topluluk temelli, pratik, kapsayıcı, katılımcı ve sosyal fayda odaklı girişimlerle kendileri için aşağıdan-yukarı (bottom-up) kısa ve orta vadeli çözümler geliştiriyor.
Mekânın geçiciliğini odağına alan yaklaşımlar, bu özellikleriyle hem geleneksel bürokratik kent planlamasına hem de özel sektörün büyük ölçekli projelerine karşı alternatif bir zemin sunuyor. Bu durum onları yalnızca katılımcı değil, aynı zamanda politik bir araç haline getiriyor. Siyaset ve kurumsal yapılar merkezileştikçe, taktiksel müdahaleler de artıyor. Taktiksellik, kent mekânında “kalıcılığın kutsallığını” sorguluyor.
Yaşadığımız çağı tanımlamak için enformasyon çağı, hızlanma çağı, risk toplumu ya da Antroposen gibi birçok kavramsal çerçeve öneriliyor. Bu bağlamda geçicilik kavramını, sabit formların çözünüp görünmezleştiği bir süblimleşme metaforuyla düşünebiliriz.
Bilgi, kültür ve teknoloji baş döndürücü bir hızla yayılıyor; kapitalizm yeni bir evreye geçiyor, insanlar göç, seyahat, iş gibi nedenlerle daha önce hiç olmadığı kadar hareketli hale geliyor. Teknolojik gelişmeler ise neredeyse üssel bir ivmeyle ilerliyor. Her şey daha hızlı, daha akışkan, daha uçucu. Ancak bu hız çağının ortasında; finansal krizler, doğal afetler, salgınlar, iklim krizleri, siyasi çıkmazlar ve savaşlar, bize sandığımızdan çok daha kırılgan ve geçici olduğumuzu hatırlatıyor. Bu kırılganlık hali gündelik hayatımıza da sirayet ediyor. Satın aldığımız ürünlerden insan ilişkilerine kadar şu örüntüyü görmek mümkün: Şeyler gerçekten geçene kadar kalıcıdır. Bazen etiketinde yazmasa da şeylerin bir son kullanma tarihi olduğunu biliyoruz.
Sosyolog Zygmunt Bauman (2012, s.140) modernizmin, son 40 ya da 50 yıldır katı fazından sıvı fazına geçtiğini ifade ederek buradaki ‘katı modernizmin’ yani kalıcı bir sistemin mümkün olduğu fikrinin yerini uzun süre biçimini koruyamayan, sürekli değişen sıvı modernizme bıraktığını öne sürüyor. Sıvı modernizmde mükemmeli aramaktan vazgeçiyoruz. Uzun vadeli planlar yapmak ya da katı modernizmin güvenilir kurumlarından uzun vadeli planlar beklemek yerine, insanlar gruplaşarak, topluluklar oluşturarak kendi kısa vadeli planlarını yapıyorlar. Bireysel ve toplumsal yaşayış, artık daha çok yer değiştirme, ev değiştirme, ülke, iş, arkadaş, eş değiştirme, zamanın koşullarına uyumlanma odaklı şekilleniyor. Bu durum şimdiye kadar kaçındığımız bilinmezlik ve belirsizlik kavramlarını tekrar masaya getirdi: “Bugün güvenilir olan, yarın güvenilir olmayabilir. Önemli olan, koşullara uyum sağlayabilmek ve esnek olabilmektir.” Spekülatif olarak, böylesine bir dünyada her çeşit geçici aktivitenin ortaya çıkması beklenebilir. Kent mekânı da bu dinamiklerle tekrar üretilir, biçim değiştirir, kendi çözümlerini üretir. İşte tam burada, Michel de Certeau’nun (1984) ‘mekânsal taktik’ olarak adlandırdığı, gruplar ve kişilerin kontrol mekanizmalarının dışına çıktığı zamanlardan, geçici aktivitelerin kendi deneyim baloncuğunu, hava deliğini yarattığı anlardan bahsedebiliriz.
Söz konusu kent mekânı ise, geçici şehircilik (temporary urbanism), süreksiz şehircilik (ephemeral urbanism), taktiksel şehircilik (tactical urbanism) gibi birbirine yakın fakat bağlamsal olarak ayrışan kavramlar Certeau’nın mekânsal taktik tanımından besleniyor. Büyük ölçekli stratejik planlara karşı belirsizlik; belirsizliğe karşı adaptasyon ve güncel sorunlara pratik çözümler. Eylemi önceleyen bu yaklaşımlar modern kent planlamasında yalnızca bir geçiş aşaması değil, kalıcılık fikrini sorgulayan, tasarımın katılımcı ve dönüştürücü gücünü gösteren araçlar haline geldi. Bu belirsizlik ortamı içerisinde geçici kullanım projelerinin ya da oluşumlarının başarılı olmasının sebebi geçici kullanıcıların girişimci eğilimlerine de bağlı. Buradaki girişimcilikten kasıt, ekonomik sermayenin büyüklüğünden çok kullanıcıların, organize olabilme, dayanışma, hızlı ve esnek bir çalışma eğilimi göstermesi; problem çözmeye deneysel, büyük oranda doğaçlama bir yaklaşım uygulamak; düşük maliyetle çalışmak, kısa ya da uzun vadeli kiralama sözleşmesi ya da tamamen bir kiralık sözleşmesinin bulunmaması veya yasa dışı kullanımı şeklinde olsun geçici bir güvensizlik ve belirsizlik unsurunu tolare edebilmeleridir.
İstanbul gibi çok çekirdekli metropoller, doğal afetler sonrası yeniden inşa süreçleri tartışmalı kentler, kalkınma zorluklarıyla boğuşan, göç veren kentler artık topluluk temelli, pratik, kapsayıcı, katılımcı ve sosyal fayda odaklı girişimlerle kendileri için aşağıdan-yukarı (bottom-up) kısa ve orta vadeli çözümler geliştiriyor. Bu tür bir duruş, sistemin bir parçası olarak ele alındığında insan odaklı tasarımın, toplum temelli planlama yaklaşımlarının yani yukarıdan-aşağı hiyerarşiye cevap veren bir geri besleme mekanizmasının da varlığına işaret ediyor. Geleneksel şehircilik kalıcı olanı yüceltirken: Devasa yapılar, master planlar, uzun vadeli stratejiler... Yukarıda bahsettiğim ve daha sonraki yazılarda değinmeyi umduğum kavramlar şehircilik bakımından bu anlayışı ters yüz ediyor. Çünkü planlamanın mutlak olmadığını, mekânın sürekli değiştiğini, kullanıcıların da tasarımcı olabileceğini savunuyorlar.
Mekânın geçiciliğini odağına alan yaklaşımlar, bu özellikleriyle hem geleneksel bürokratik kent planlamasına hem de özel sektörün büyük ölçekli projelerine karşı alternatif bir zemin sunuyor. Bu durum onları yalnızca katılımcı değil, aynı zamanda politik bir araç haline getiriyor. Siyaset ve kurumsal yapılar merkezileştikçe, taktiksel müdahaleler de artıyor. Taktiksellik, kent mekânında “kalıcılığın kutsallığını” sorguluyor.
—
Certeau M. (1984). The Practice of Everyday Life. Berkeley: University of California Press.Chase.
Bauman, Z. (2000). Liquid Modernity. Cambridge, UK: Polity Press.
İlginizi Çekebilir