© Yeni Arayış

İsrail Maliye Bakanı neyi ifşa etmiş oldu?

 “Güvenlik” deyince akıllı bombalar, “barış” deyince kentsel dönüşüm. Masadaki planla vahşete gerek kalmayacak. Yani bundan sonra para konuşacak. Medyada yakında hayatın nasıl normalleştiğini, yeni Gazze’lilerin AVM’lerden nasıl alışveriş, kafelerde oturup keyif yaptıklarını gösteren röportajlara bile rast gelebiliriz

“Gayrımenkul patlaması, kentsel dönüşüm… Bunlar savaşmaktan daha ucuz.”

İsrail Maliye Bakanı’nın İngiliz kamu yayın kuruluşu BBC’ye verdiği röportajda güle oynaya (şakalaşıyormuş gibi) söylediği bu sözler insanın kanını donduruyor. İsrailli bakana göre savaşın maliyeti çok yüksekmiş, yani tercih edilecek bir şey değilmiş. Gazze’yi, hatta tüm Filistin’i dönüştürecek planlar hazırmış. Bu planları akıllı insanlar, yani uluslararası yatırımcılar hazırlamış ve Trump’ın masasında uygulanmayı bekliyorlarmış.

Haberde şunlar yer alıyor:

“Gazze'de zengin bir emlak ganimeti yattığını vurgulayan Smotrich, savaşı bitirdiklerinde bu ganimeti Amerikalılarla paylaşacaklarına işaret etmiş ve şunları söylemiş: Amerikalılarla ciddi şekilde konuştum. Savaş için çok para harcadık ve şimdi toprakları dengeli olarak paylaşmamız gerekiyor."

Bu arada dikkat ederseniz bakan “savaş” sözcüğünü kullanıyor. Ama gerçek olan ise bunun bir savaş olmadığı. Bir tarafta uluslararası şirketlerin geliştirdiği ileri teknolojik imkanlarla, imha silahlarıyla donatılmış bir ordu. Diğer tarafta her türlü yaşam güvenceleri elinden alınmış bir halk.

Kentsel dönüşümün ipuçları da bu korkunç kırıma ve yıkıma neden olan asimetrik durumun bağrından çıkıyor:

Smotrich, ABD Başkanı Donald Trump'ın masasında "profesyoneller tarafından hazırlanmış" bir iş planı olduğunu, Gazze'de yıkım safhasını tamamladıklarını ve şimdi sırada yeni yapıların inşa aşamasına geçilmesi gerektiğini söylemiş.

“Barış” deyince de bu defa da uluslararası sermaye, yerel taşaronlar ve örgütlenmiş iş gücü karşısında yaşam alanlarını terke zorlanan,  burada yaşamayı “hak etmeyen” ve çaresizleştirilen insanlar.

Trump’ın New York’ta liderlerle işte bu “geçiş dönemi planı”nı konuştuğu anlaşılıyor. Buna şaşırmamalı. Daha iyi bildiği bir iş var mı? Kendisi zaten bu işin dünyadaki bir numaralı ustası. Bu planını da bölgedeki çırakları, taşaronları uygulayacak.

Ancak kentsel dönüşümün tıpkı silahlar, bombalar gibi bir işlev görebildiğini ilk keşfeden ne ABD Başkanı Donald Trump, ne İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich.

Medyada yakında hayatın nasıl normalleştiğini, yeni Gazze’lilerin AVM’lerden nasıl alışveriş, kafelerde oturup keyif yaptıklarını gösteren röportajlara bile rast gelebiliriz

Bilmiyorum bu sözler size neyi çağrıştırıyor?

Bu kentsel dönüşüm denen şeyi yaşayan herkes az çok bilir, insanın evini, çalışma alanını başına yıkan, yaşadığı alandan zorla, tehditle sürülmesine yol açan örnekleri az değil. Bombalar Gazze’yi dümdüz ettikten, masum insanları katlettikten sonra Trump’çı bir barış sürecinin nasıl şekilleneceğini,  ikiyüzlü bir şekilde İsrail’in uyguladığı vahşete seyirci kalanların, yatırımcılarının, gayrımenkul pazarlama şirketlerinin, mimarlarının onunla nasıl bir işbirliğine gireceklerini tahmin etmek zor değil.

Kırımlarla yaratılan bir politik deregülasyon ve nihayetinde sürgünlerle, zorla tahliyelerle dayatılan kalıcı bir “barış” süreci. Şu anda İsrail işgallerle genişleyen sınırlar içinde zaten hatırı sayılır bir Filistinli nüfus yaşıyor.

Ancak onların mekandaki hareketleri, yaşam alanları zaten şiddetle düzenleniyor. Kendi köylerinden çalıştıkları tarım alanlarına gitmek için 300 metrelik yolu araya giren engelleri, kontrol noktalarını aşarak gitmeleri için 2-3 kilometre yürümeleri, daha uzun mesafelerde ise akıl almaz engellemeleri aşmaları gerekiyor. 

İşte size bu sürecinin anahtarı: “Güvenlik” deyince akıllı bombalar ve kırım, “barış” deyince kentsel dönüşüm. Masadaki planla vahşete gerek kalmayacak. Yani bundan sonra para konuşacak.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich bu ikisinin de aynı kapıya çıktığını, ya da aynı amaca hizmet ettiğini söyleyerek bu küresel hegemonik sistemin sırrını açıklıyor. Bu bir itiraf mı? Hayır. Sistemin işleyişini tarif ediyor. “Sizin gibi bu işi ellerimizi kirletmeden yapmayı tercih ederdik, ama olmadı” diyor.

İsrail hükümeti küresel oligarşinin yarattığı koşulları temsil ediyor

Silah sanayii, sağlık, enerji, kentsel dönüşüm… hangi konu olursa olsun bu alanlarda çalışan şirketler çoktandır kamuya hizmet üreten yüklenici, taşaronluk rolünden çıktılar.  Finans kaynaklarını da ellerine geçirip, karar vericiler halini aldılar. 

Onları finanse edenler zannedildiği yalnızca büyük sermaye değil. Bu işleri çevirmekte ustalaşan büyük bir gelir eşitsizliği uçurumunun tepesindekiler de değil. Emeklilik ve yatırım fonlarıyla, bankacılık işlemleriyle, menkul kıymetler borsalarıyla karar verici olma vasıfları olmadan sisteme katılan alt ve orta sınıflar da olabiliyor. Son zamanlarda parlayan silah sanayii hisseleri örneğin. Bunlar güvenlik politikaları ile, siyasal kararlarla birebir ilişkili. 

Şaşırtıcı ama Gazze’deki veya başka bir yerdeki vahşete karşı çıkan, infial gösteren biri, pek ala farkında olmadan atılan bombaları yapan şirketi destekliyor olabilir. Tıpkı küresel iklim krizi konusunda duyarlı olan, dünyanın cehenneme dönüşmesini istemeyen bir kişi pek ala her yolculukta tonlarca fosil yakıtın yakılarak atmosfere salınmasına katılması gibi. Gayet masumca.

İnfial göstermek İsrail hükümetinin politikalarını ne ölçüde etkiliyor?

Soykırımları görmezden gelmek, inkar etmek...

Peki ama iş başka bir mecraya doğru gidip, görmezden gelmek mümkün olmayınca ne oluyor? Her şey kayda geçtiğinde, görüntüler paylaşıldığında… Dünyanın gözüne baka baka gerçekleştirilen vahşetin sonuçlar ortaya çıktığında?  Asıl sorulması gereken bu.

Bu durumda "görmek" de bir başka bir görmezden gelme biçimi olabiliyor.

Sorunları gösteriyormuş gibi yaparken işleyişi gizlemek. Sonra şiddetin dikte ettiği kurallara göre “barış”tan söz etmek. Ne müthiş bir tersine çevirme değil mi?

İsrailli bakan bu ikisinin de aynı kapıya çıktığını, ya da aynı amaca hizmet ettiğini söyleyerek bu küresel hegemonik sistemin sırrını açıklıyor.

Bu bir itiraf mı? Hayır, bunu büyük bir özgüvenle söylüyor. Sistemin işleyişini tarif ediyor. “Sizin gibi bu işi ellerimizi kirletmeden yapmayı tercih ederdik, ama olmadı” demek istiyor.   Bunun ortak bir zemin olduğunu, dolayısıyla benimsendiğini biliyor.

Çünkü bakan küresel kapitalist hegemonik sistemin içinde neo-klasik ulus-devletin nasıl işlediğini biliyor: Küresel bir ağ içinde yer alan bütün sektörlerde oligarşik bir düzen.

Silah, enerji, inşaat, bilişim, medya, finans… Hangi sektöre bakarsanız, bunların yönetimlerle geçmiştekinden farklı bir ilişki kurdukları görülüyor. Geçmişte yönetimler bunları denetimleri almaya çalışıyorlardı. Bugün ise durum tam tersine dönmüş durumda. Karar vericiler artık görünmüyor, daha doğrusu siyasetçilerin arkasına gizlenerek istediklerini yaptırıyorlar. Ortadoğu’daki ulusdevletlerin kırılganlığı da bundan kaynaklanıyor. Bağımsız bir fikir üretimi alanı olmadığı, kültürel bir sekülerleşme yaşamadıkları için politik olarak sisteme bağımlılar.

Umut verici olan ise bağımsız girişimler. Devlet yapılarının, liderlerinin göstermelik gözyaşlarıyla tatmin olmayıp, ya da köşesinde çarelerin onlar tarafından bulunmasını beklemeyip Gazze filosu gibi harekete geçenler.  Dirençli olmak için felaketin yalnızca siyasal sonuçlarını görmek yeterli değil. Nasıl işlediğini görünür kılacak, değiştirecek bu bağımsız girişimlerin, mücadelelerin ipuçlarını sürmek önemli.  

Kıyameti gösterip küresel hegemonik sisteme razı etmek

Nasıl oluyor da her seferinde ortalık gerçeklerle aydınlatılıyormuş, vahşet gün yüzüne çıkarılıyormuş gibi yapılırken kırımlar devam ediyor?

Nasıl oluyor da imzaladıkları sözleşmelere rağmen ülkeler kendi yönetim pratiklerinde hiç bir şeyi değiştirmeden devam edebiliyorlar? Ama her konuda. Bu yeni gerçekçilik biçimi sistemin nasıl işlediğini örtme girişimine dönüşüyor.

Bu ikiyüzlülük iktidarların karşı çıkıyormuş gibi yaparken soykırımı nasıl onayladıklarının mükemmel bir örneği.

İsrail’in Gazze’de 2 yıldır gerçekleştirdiği soykırım dünyanın gözü önünde devam ediyor. Ancak ekonomik açıdan güçlü, dünya siyasetine yön veren birtakım ülkelerde kamuoyunun harekete geçmesi ve özellikle daha önce tanımamakta direnen bir takım güçlü ülkelerin Filistin’i bir devlet olarak tanıması “savaş”ın yeni bir safhaya geldiğinin işaretlerini veriyor.  

Güvenlik veya kentsel dönüşüm. Bunların arasında hiçbir fark yok. Her ikisi de şehirlerin karmaşık yaşam çevrelerini yok edip, kendi kar mantıkları ile yeniden düzenlemeyi hedefliyor.

Sonuçta infial içinde olmak, şiddeti lanetlemek yeterli olmuyor.

Küresel oligarşi karşımıza değişik formlarda çıkıyor. Kimi zaman silah sanayii temsilcisi, kimi zaman sağlık, çevre, kimi zaman barış konusunda çalışan bir STK gibi olabiliyor.  Böylece yaşanan felaketlere, krizlere rağmen küresel hegemonya sitemi kendisini her koşulda güçlendiriyor.

Umut verici olan ise bağımsız girişimler. Devlet yapılarının, liderlerinin göstermelik gözyaşlarıyla tatmin olmayıp, ya da köşesinde çarelerin onlar tarafından bulunmasını beklemeyip Gazze filosu gibi harekete geçenler. 

Dirençli olmak için felaketin yalnızca siyasal sonuçlarını görmek yeterli değil. Nasıl işlediğini görünür kılacak, değiştirecek bu bağımsız girişimlerin, mücadelelerin ipuçlarını sürmek önemli.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER