Hiçbir şey olmasa da bir şeyler olmuştur zihniyeti
SİYASETHer kesim, kendi siyasî mahallesine toz kondurmamak için elinden geleni yapıyor. Karşı tarafla ilgili gördüklerineyse “kesin yapmıştır bir şey” deyip geçiyor.
Şimdilerde özellikle iktidarın kemik seçmeni, CHP’li belediyelerin bir şeyler karıştırdığına inanıyor. Yarın öbür gün iş işten geçecek ama kime ne fayda? Bu esnada biz biraz daha fakirleşeceğiz, daha az hizmet alacağız ve çok kalitesiz bir hayatı müthiş pahalı yaşamaya devam edeceğiz.
Gün geçmiyor ki CHP’li belediyelere yönelik şafak operasyonlarıyla uyanmayalım. Geçtiğimiz haftaya İzmir operasyonlarıyla başlayıp Manavgat ile kapatmıştık. Ne oluyor demeye kalmadan, hafta sonuna Adana, Adıyaman ve Antalya operasyonlarıyla merhaba dedik.
Sosyal medyada iktidarın CHP’li belediyeleri alfabetik sıraya aldığı esprileri döndü. Her ne kadar belediyelere yönelik giderek genişleyen operasyonlar, toplumun kimi kesimlerince biraz alaya alınsa da alfabetik sıraya alınma mevzusunu hepten yabana atmamak gerekir diye düşünüyorum. Zira büyük olasılıkla, bu hafta Halk TV ve Sözcü TV gibi iktidara muhalif kanallar karartılacak.
Haber kanalları arasında en çok izleyici kitlesine ulaşan televizyonların on gün boyunca kapatıldığı bir atmosferde iktidar istediği gibi at koşturabilir. Hemen her gün başka CHP’li belediyelere operasyonlar düzenlenebilir. Kimse de duymaz, görmez.
Gerçi bizim halkımız duyup görse de çoğu zaman pek bir şey ifade etmiyor. Türkiye’de o kadar şiddetli bir siyasal cepheleşme iklimi var ki toplumu kör, sağır, dilsiz ediyor.
Her kesim, kendi siyasî mahallesine toz kondurmamak için elinden geleni yapıyor. Karşı tarafla ilgili gördüklerineyse “kesin yapmıştır bir şey” deyip geçiyor. Aslında Türk toplumunun, siyasete bakışının ağırlıkla duygusal olmasından ileri geliyor bu durum.
Özellikle Türk sağı, çok basmakalıp bir siyaset yolu tuttuğu için takipçilerini eleştirme veya sorgulamaya sürüklemez. Çok genel geçer, idraki basit, üzerine fazla düşünmeye zorlamayan bir hatta kalmaya özen gösterir. Böylece Türk sağı düşünsel bakımdan zayıflarken duygusal açıdan sürekli ivmelenir.
Türk sağının toplumun duygularına odaklanması nedeniyle siyasal tabanla lider veya liderler arasında tutkunluk derecesine varan bir ilişki başlar. Onlara göre lider, ne yaparsa yapsın doğrudur. Liderler eleştirilemez, sorgulanamaz. Karşı taraf ise her daim potansiyel suçludur.
CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar da siyasete bu bakış tarzı etrafında şekilleniyor.
Başkan CHP’li miymiş?
O zaman bir şeyler karıştırmıştır.
Toplumun bakışı böyle ne yazık ki.
Eminim üç aşağı beş yukarı hemen herkesin karşılaştığı bir şeydir bu.
Mesela ben lisans öğrenimimi görürken iktidar, geçmişte yolları beraber yürüyüp beraber ıslandığı dinci yapılanmayla henüz kavga etmeye başlamıştı. Fetö, o ana kadar çok hayırhah bir dini cemaat iken ve aralarından su sızmazken birden ortalık karışıverdi. Ama iktidarın tabanı da ne olduğunu daha tam çözebilmiş değildi.
O tarihlerde bir gün üniversite kantininde otururken söz, mevcut iktidarın kabaca ilk on yılında cemaat olarak anılan fakat sonradan terör örgütü şeklinde nitelenen yapıya geldi. Benim bu tür cemaat ve tarikat gibi yapılara bakışım eskiden beri nettir. Hiç de değişmedi.
Kantindeki öğrenciler, söz konusu yapılanmanın ne kadar hayırlı işler yaptığından bahsediyordu. Daha sonra tartışmaya başladık. Ben Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet değerlerinden dem vurup cemaat ve tarikat gibi yapılanmaların Türkiye’yi kasten geri bırakmaya çalıştığının altını ısrarla çiziyordum.
Tartışma iyice alevlenince, örgüt elebaşı Fetullah Gülen’e epey saydırmaya başladığımı hatırlıyorum. Hatta “şerefsiz” demiştim.
Karşımdaki öğrenciler “ama öyle deme” efendime söyleyeyim “Allah bütün kullarını şerefli yaratmıştır” kabilinden sözler sarf etmeye başlamışlardı.
Ben çizgimi koruyordum tabi.
Ama gelin görün ki, naklettiğim bu anıdan kısa bir süre sonra 17/25 Aralık olayları meydana geldi. Aynı öğrencileri tekrar kantinde gördüğümde “ne oldu sizin cemaat?” dedim.
Bu soruyu kasıtlı sormuştum. Çünkü iktidar kanadı, cemaat tabanını kendi içinde eritmişti. Gülen’e karşı olumsuz bir algı baş göstermişti. Kaldı ki aldığım cevap da tezimi doğrulamıştı.
O öğrencilerden aldığım cevap şuydu: “Şerefsizler! Paralel devlet kurmuşlar”
E hani Allah bütün kullarını şerefli yaratmıştı dedim.
Ik. Mık.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra gene öğrendim ki o tartışmaya katılan öğrencilerden birisi cemaat evinde kalıyormuş. İktidarla bunlar birbirine girince evden ayrılmış. Ne oldu, niye ayrıldın diye sordum.
İşte ev çok kalabalıktı da, temizlik ve sair sorun oluyordu da gibi cevaplar vermişti.
Filler tepişirken altında kalacağım diyemiyordu tabi.
Hadi bir anımı daha anlatayım.
Gene üniversite yıllarındaydım fakat filler henüz tepişmeye başlamamıştı bu sefer. Ergenekon ve Balyoz operasyonları gündemdeydi. Uyduruk darbe senaryolarıyla her gün başka bir subayı tutukluyorlar, Silivri’ye koyuyorlardı. Birileri de çıkıp göbek atıyordu.
Tam o tarihlerde aynı bölümde okuduğumuz Konyalı bir öğrencinin dayısı gelmişti. Dayı-yeğen fanatik iktidar destekçileriydiler. Ayaküstü sohbette konu gündemdeki operasyonlara gelince Konyalı öğrencinin dayısı “bu kadar kişi alındığına göre kesin bir şeyler yapmışlardır” demişti.
Bu sözü her hatırladığımda, aklıma AKP’li Ali İhsan Yavuz’un “hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu” ifadesi gelir hep.
O dayı ve yeğen şimdilerde ne düşünüyor bilmiyorum.
Bahsettiğim örneklerle hemen herkes karşılaşmıştır diye düşünüyorum. Bizim insanımız gelişmeler üzerine uzun uzadıya kafa yormuyor. Rüzgâr nereden kuvvetli eserse oraya savruluveriyor.
Şimdilerde özellikle iktidarın kemik seçmeni, CHP’li belediyelerin bir şeyler karıştırdığına inanıyor. Yarın öbür gün iş işten geçecek ama kime ne fayda?
Bu esnada biz biraz daha fakirleşeceğiz, daha az hizmet alacağız ve çok kalitesiz bir hayatı müthiş pahalı yaşamaya devam edeceğiz.
Nazım Hikmet’in dediği gibi;
“ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi, halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.”
İlginizi Çekebilir