Genç bir meslektaşının gözünden Necati Özkan
SİYASETNecati Özkan tanıdığım ilk siyasal iletişimci. Hayat hikayesini iyice inceliyorum. Sonra başka siyasal iletişimcileri de araştırıyorum.
Bana ilham veren ve bu mesleği seçmeye cesaret etmemi sağlayan önemli bir insan hakkındaki duygularımı paylaşmak istedim. Çünkü biz işimizi duygu katarak yapan insanlarız. Duygu bizleri ayakta tutar, diri tutar, direncimizi arttırır. Ve bugün çok önemli bir meslektaşımızın, bir meslek büyüğümüzün o duygulara ihtiyacı var. Düşünmeden edemiyorum, acaba rahmetli Erol Olçok hayatta olsaydı, tüm bu yaşananlara ne derdi, nasıl bir tavır takınırdı?
İstanbul-Ankara trenindeyim. Bu yolu sık yapanlar arasında süregiden bir araba-tren-uçak tartışması vardır. Arabacılar “Kapımda biniyorum kapıda iniyorum, istediğimde mola veriyorum” derler. Trenciler “Söğütlüçeşme’de kafayı koyuyorum, 4 saat sonra garda gözümü açıyorum”cular ve “Tren çalışmak için birebir oluyor”cular şeklinde ikiye ayrılar. Uçakçılar ise “4 saat aynı koltukta oturamam bana hareket lazım” diyen rahatsızlardır.
Ben aslen uçakçı olmama rağmen, bu pazartesi treni tercih ediyorum çünkü bu gündemi koşturmacası içinde kafamı toplayıp biraz düşünmeye ihtiyacım var. Bir tür tefekkür istenci içindeyim. Yol bunun için ideal bir fırsat sunuyor. Yanımda ilk çıktığında heyecanla alıp okuduğum bir kitap var. Çokça tartışma yaratan bir kitap: Necati Özkan’ın 2019’da yaptıkları İmamoğlu kampanyasını anlattığı “Kahramanın Yolculuğu”. Yıllar sonra bugünün koşullarıyla tekrar okumak için yanıma alıyorum bu kitabı, giriş kısmında kırmızı kalemimle kalp içine aldığım bir cümle karşılıyor beni: “Dünyanın her yerinde otoriter popülizmle mücadele eden demokratlara adanmıştır”.
Seçim zaferinin ardından mazbata ile birlikte Ekrem İmamoğlu ve Necati Özkan
“Ne Olacağımı Bilmiyorum Ama Kampanya Yapacağım”
Necati Özkan’ı tanımam, yıllar önce siyasal iletişimin profesyoneller tarafından tasarlanan bir iş olduğunu anladığım günlere rastlıyor. Üniversitenin başında hukuk ve siyaset bilimi çift anadalı yapmaya çalışan bir gencim. Hukuka olan inancım günden güne azalıyor. Türkiye’de adaletin hukukla değil, siyasetle sağlandığını düşünmeye başlıyorum. Hukuku bırakmak için “Okulu bitirince ne olacaksın?” sorularına verecek bir cevap arıyorum. İşte tam o sıralarda Necati Özkan’ın “Seçim Kazandıran Kampanyalar” kitabıyla karşılaşıyorum.
O güne kadar seçim kampanyalarına olan ilgim Hollywood filmleri ve lise okul başkanlığı seçimleri için uzun boyu ve yeni çıkan sakallarıyla küçük sınıflara korkunç gelen adayımızın -yani kendimin- imajını düzeltmek için kırmızı bir papyon takarak inşa ettiğimiz “papyon abi” kampanyasıyla sınırlı.
Seçim Kazandıran Kampanyalar kitabını okumaya başladığımda ise yepyeni bir pencere açılıyor karşımda. “İşte” diyorum, “Hukuku bırakınca ne olacaksın diye soranlara, verecek bir cevap buldum. Onlara diyeceğim ki ne olacağımı bilmiyorum ama kampanya yapacağım”. Bu deli cesaretiyle hukuku bırakıyorum. Siyaset biliminin yanına medya ve iletişim ekleyip siyasal iletişim üzerine çalışmaya başlıyorum.
Tanıdığım İlk Siyasal İletişimci
Necati Özkan tanıdığım ilk siyasal iletişimci. Hayat hikayesini iyice inceliyorum. Sonra başka siyasal iletişimcileri de araştırıyorum. Amerika’ya bakıyorum önce, karanlıklar prensi Roger Stone, Trump kampanyası ile tarih yazıyor. Meğerse David Axelrod diye bir adam varmış, Obama’nın hep yanı başında olan. Sonradan Kennedy School’da hocam olacak Marshall Ganz’ın adanmışlığına hayranlık duyuyorum, grassroot’un önemini ve hikâyenin gücünü öğreniyorum ondan. Dominic Cummings henüz Avrupa’nın kaderini değiştiren “Take Back Control” kampanyasına imza atmamış ama İngiltere’de bilinen bir isim.
Türkiye’deki siyasi iletişimcileri de hayranlıkla inceliyorum tabii. Başta AK Parti’nin kampanya direktörü Erol Olçok geliyor. Dustin Hoffman ve Robert De Niro’nun başrollerini paylaştığı “Wag The Dog” filminde senaristin unuttuğu üçüncü bir başrol gibi, büyüleyici başarılara imza atmış karizmatik bir efsane. İlk günden beri Erdoğan’ın en yakın yol arkadaşlarından biri.
Erol Olçok ve Recep Tayyip Erdoğan
Muhalefette ise, “Selim Türkhan” adını verdiği siyasetsiz seçmene radikal sevgiyle ulaşmanın yollarını anlatan Ateş (İlyas Başsoy) Abi’yi ve akıl almaz akademik geçmişini sahaya uyarlama becerisi göstererek ender bir başarı hikayesi yazan Gülfem Saydan Sanver’i takip ediyorum. Hayatımı değiştiren Şeyda (Taluk) Abla’nın, “Seçim Nasıl Kazanılır?” kitabı daha basılmamış, onunla tanışmamışım. Aynı günlerde, IAPC, EAPC ve AAPC isimli kurumların varlığını keşfediyorum. 20 yaşında değilim henüz, bir gün ben de Polaris ve Pollie ödülü kazanacağım diye geçiriyorum içimden. Saftirik gençlik hayalleri…
Özkan, Olçok’u “Türkiye siyasi iletişim tarihinin en çok seçim kampanyası yöneten, en çok seçim kazanan ve bir siyasi harekete en çok katkı sağlayan profesyonel” olarak nitelendiriyor, rekabet ettikleri seçimlerden sonra birbirlerini arayıp yapılan kampanyalar için nasıl tebrik ettiklerini anlatıyor.
Dayanışmaya Dayalı Bir Ekosistem Çabası
Sonra Necati Özkan’ın önemini daha da iyi anlıyorum. Türkiye’de siyasi iletişim ve siyasi kampanyacılık alanlarını sektörleştirme çabasını daha iyi anlıyorum. Özkan bir ekosistem yaratmaya çalışıyor, merkezine dayanışmayı alan bir tür mesleki örgütlenme. Yöneticiliğini yaptığı uluslararası kurumlar gibi bir yapı değil bu, daha ziyade insani ilişkilere dayanan soyut bir ağ. Bu sebeple benim çok sevdiğim ve saygı duyduğum bazı meslek büyükleri de kendini dışarıda hissediyorlar belki. Ama insan, “Onlar bir yapı kurdu da Necati Bey ben katılmam mı dedi?” diye sormadan da edemiyor.
Siyasal danışmanların, kendi ideolojik kimlikleri ile yaptıkları profesyonel iş arasında kurdukları hassas terazi uzun süredir devam eden bir tartışmanın konusu. Necati Bey sosyal demokrat kimliğini saklamayan bir iletişimci. Yalnızca Türkiye’ye fayda sağlayacağına inandığı liderlere/yapılara destek olmaya çalıştığını söylüyor ve ağırlıklı olarak sol siyasetten gelen isimlere hizmet veriyor. Fakat siyasi görüşünün partizan bir tavra evrilerek mesleki centilmenliğini engellemesine izin vermiyor.
Erol Olçok ve Ender Görülen Mesleki Centilmenlik
Bunun en güzel örneğini Erol Olçok’un, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi esnasında FETÖ militanlarına karşı direnmek için gittiği Boğaziçi Köprüsü’nde oğluyla birlikte şehit olmasının ardından Necati Özkan’ın onun hakkında yazdığı “Meslektaşım, rakibim ve arkadaşım Erol Olçok” isimli veda metninde buluyoruz. Özkan, Olçok’u “Türkiye siyasi iletişim tarihinin en çok seçim kampanyası yöneten, en çok seçim kazanan ve bir siyasi harekete en çok katkı sağlayan profesyonel” olarak nitelendiriyor, rekabet ettikleri seçimlerden sonra birbirlerini arayıp yapılan kampanyalar için nasıl tebrik ettiklerini anlatıyor.
Bu iki dev rakip arasındaki centilmenlik ilişkisi, Erol Bey’in ruhundan ve Necati Bey’in gönlünden kaynaklansa da; Necati Bey rakipler arası bu durumu sürekli hale getirmek için çaba sarf ediyor. Adeta Türkiye’nin bir siyasi iletişim elçisi gibi, en büyük rakibi olmasına rağmen Erol Olçok’u dünyaya tanıtmak için çaba sarf ediyor. Yurt dışı konferanslarına katılmasa da, İstanbul Levent’te düzenlenen 20. EAPC konferansına katılan Olçok, dünyanın en önde gelen siyasi iletişimcilerine kendi yaptığı kampanyaları anlatıyor.
Necati Özkan ve Erol Olçok 20. EAPC Konferansında (2015)
Necati Bey’in rakiplerine yönelik bu çabası yalnızca Erol Olçok ile de sınırlı kalmıyor. Onun vefatının ardından kardeşi Cevat Olçok’u takiben, 2018 seçimlerinde AKP kampanya direktörü olan ve “Türkiye Vakti” kampanyasıyla (özellikle de kampanyadaki Anka Kuşu filmiyle) dikkat çeken, ardından 2021’de İYİ Parti ile çalışan Faruk Acar’ı da Brandweek etkinliğine davet ediyor. Faruk Bey de aynı mesleki centilmenliği göstererek davete teşrif ediyor, kendi iletişim perspektifini katılımcılarla paylaşıyor.
Necati Özkan ve Faruk Acar Brand Week etkinliğinde (2022)
Bugün sadece Ekrem İmamoğlu ve ilçe belediye başkanları yargılanmıyor. Başta Necati Özkan ve Mehmet Ali Çalışkan olmak üzere pek çok profesyonel de yargılanıyor. Ama dikkat ettiğiniz üzere, tüm yazı boyunca ne davalar ile ilgili bir yorum yaptım, ne de süreçle ilgili siyasi bir mesaj verdim. Çünkü ben ne bir avukat, ne de bir siyasetçiyim. Sadece bir kampanya profesyoneliyim. Tıpkı Necati Özkan gibi.
İlk Seçim Kampanyamın Ardından Necati Özkan ile Tanışıyorum
Erken yaşta tesadüfler eseri başlayan siyasal iletişim kariyerimin ilk kırılma noktası 25 yaşında kendimi bir genel seçim kampanya ofisinin yönetim kadrosunda bulmamla oldu. Kampanya ekibinin stratejik ve yaratıcı süreçleri geliştirdiği yönetim odalarına “War Room” yani savaş odası denir.
Bulunduğum ilk seçim kampanyası, askerlik ile kampanya arasındaki benzerliğin yalnızca terminolojiyle sınırlı olmadığını anlamamı sağladı. 1977 seçimlerinde Adalet Partisi’nin kampanya direktörü Nail Keçili “Harp yapar gibi kampanya yaptık” demiş. Halbuki, aslında her kampanya harp yapar gibi yapılırmış. İlk kampanyamızda bunu öğrendik.
Malum, 2023 Seçimleri tüm muhalefet için bir hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Biz de “harp”ten mağlup ayrıldık. Fakat yaptığımız iletişim kampanyası sonucunda EAPC’nin düzenlediği ödül töreninde üç Polaris kazandık. Yaptığımız mesleğin cilvesi, ilk seçimimizde hem en ağır mağlubiyet travmasını yaşamış hem de çok prestijli mesleki ödüller elde etmiştik. Necati Özkan ile ilk kez Londra’da bu ödül töreni esnasında tanıştım. Ayaküstü, bir kokteyl tanışması.
“Yapacak Bir Şey Yok, Hoş Geldin”
Sonrasında İstanbul’da ofisini ziyaret ettim, uzunca sohbet etme fırsatı yakaladım. Kendimi anlattım. Yapmak istediklerimden bahsettim. Beni uzun uzun dinledikten sonra şöyle demişti: “Gençsin. Para kazanmak istiyorsan, sakın siyasete girmeyin özel sektörden ilerleyin. Ben siyaset yüzünden kazandığımı da kaybediyorum. ‘Ama bizim derdimiz bu memleketle ilgili, bizim bu ülkeyle ilgili hayallerimiz var, o hayallerin gerçekleşmesine destek olmak istiyoruz’ diyorsan… o zaman yapacak bir şey yok. Hoşgeldin”.
Bugün sadece Ekrem İmamoğlu ve ilçe belediye başkanları yargılanmıyor. Başta Necati Özkan ve Mehmet Ali Çalışkan olmak üzere pek çok profesyonel de yargılanıyor. Ama dikkat ettiğiniz üzere, tüm yazı boyunca ne davalar ile ilgili bir yorum yaptım, ne de süreçle ilgili siyasi bir mesaj verdim. Çünkü ben ne bir avukat, ne de bir siyasetçiyim. Sadece bir kampanya profesyoneliyim. Tıpkı Necati Özkan gibi.
İşte bu yüzden bana ilham veren ve bu mesleği seçmeye cesaret etmemi sağlayan önemli bir insan hakkındaki duygularımı paylaşmak istedim. Çünkü biz işimizi duygu katarak yapan insanlarız. Duygu bizleri ayakta tutar, diri tutar, direncimizi arttırır. Ve bugün çok önemli bir meslektaşımızın, bir meslek büyüğümüzün o duygulara ihtiyacı var. Düşünmeden edemiyorum, acaba rahmetli Erol Olçok hayatta olsaydı, tüm bu yaşananlara ne derdi, nasıl bir tavır takınırdı?
Tren Ankara’ya yaklaşıyor. Aklıma Necati Abi’nin söyledikleri geliyor. Hiç onunla beraber çalışmadık. Hiç aynı kişi için de çalışmadık. Ama ben onun yaptıklarını takip ederken çok şey öğrendim. Tıpkı Erol Abi’den öğrendiğim gibi. Siyasi kavgalara profesyonellerin dahil edilmediği, zulmün bittiği ve adaletin tecelli ettiği günlerde yine buluşacağız.
Hoş bulduk Necati Abi.
---
1. IAPC: International Association of Political Consultants (Uluslararası Politik Danışmanlar Derneği)
2. EAPC: European Association of Political Consultants (Avrupa Politika Danışmanlar Derneği)
3. AAPC: American Association of Political Consultants (Amerikan Politik Danışmanlar Derneği)
4. Polaris Ödülleri: EAPC’nin düzenlediği uluslararası politik kampanyalar ödülü
5. Pollie Ödülleri: AAPC’nin düzenlediği uluslararası politik kampanyalar ödülü
6. Necati Özkan, 2014-2016 yılları arasında Avrupa Siyasi Danışmanlar Derneği (EAPC) başkanlığına, 2020-2022 ve ardından 2022-2024 yılları arasında Uluslararası Siyasi Danışmanlar Derneği (IAPC) başkan yardımcılığına seçildi.
7. Faruk Acar 23 Şubat 2025 tarihinde yapılan MYK değişimi sonrasında geldiği, AK Parti Tanıtım ve Medya’dan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine devam ediyor.
İlginizi Çekebilir