© Yeni Arayış

Doğu Akdeniz ve Kıbrıs

Doğu Akdeniz’de Venedik egemenliği altındaki Kıbrıs’ın; bu açıdan bakınca II. Selim’in  “Deniz Ticaret Yollarına” ilişkin düşüncelerinde  önemli bir hedef olduğu anlaşılıyor.

Türkiye Bölgede gelişen siyasal koşullarda “ Londra ve Zürih Anlaşmalarından” kaynaklanan, KKTC’yi kapsayan garantörlük hakkı ve Adada askeri güç bulundurmaktan vazgeçemez. Ancak son dönemde KKTC’de yaşanan bazı kriminal olaylar göz önüne alındığında, Türkiye’nin bu hakkı kullanması zorlaşabilir.

“Donanmamızı batırarak, sakalımızı traş ettiniz. Biz Kıbrıs’ı fethederek  kolunuzu kestik. Unutmayın kesilen sakal daha gür çıkar. Ama kol onarılmaz.” Osmanlı devletinin ünlü sadrazamlarından Sokullu Mehmet Paşanın; yaklaşık iki yüz parça gemiden  sadece kırkının kurtarılabildiği, “İnebahtı” deniz savaşının ardından, Venedik Elçisi ile konuşmasına yukarıdaki sözlerle başladığı söylenir.

Güney Amerika’daki İnka ve Aztek uyarlıklarının biriktirdikleri, altın ve gümüş gibi değerli madenlerinin yağmalandığı yıllarda, İspanyol ve Portekizlilerin, Eski Dünya ekonomisini alt üst etmeye başladıkları süreçten geçilmektedir.

Eski Dünyanın paydaşları, pazarda giderek azalan paylarını birbirlerini yok ederek, arttıracaklarını sanmaktadırlar. Oysa Akdeniz’in Batısına Amerika’dan yağmalanarak getirilen, altın ve gümüş İspanya ve Portekiz’i güçlü oyuncular konumuna getirmiştir. 

Atlas Okyanusu'nu geçecek uzunluktaki gemilerin yapım sürecinde, gelişen teknoloji Akdeniz’in Doğusundaki Osmanlı ile Akdeniz’in Batısına doğru uzanan coğrafyada yer alan, komşularının siyasal geleceklerini tehdit etmektedir.

Gelirlerdeki azalma Osmanlı’yı yeni arayışlara yöneltir. Sarayın Dünya’daki gelişmeleri yakından izlediği ve çözüm amaçlı girişimlerde bulunduğunu gösteriyor. Örneğin Kanuni’den sonra tahta çıkan, II. Selim (1566-1574) Akdeniz ile Kızıldeniz’i bağlayacak bir kanal çalışması için proje hazırlanmasını ister. Yayınladığı fermana bakılırsa, amacı “hac farizasını ifa eyleyecek Müslümanları, Portakal Kafirinin tasallutundan ”korumaktır. Burada altı çizilmesi gereken, günümüzde çok önemli bir ticaret yolu olma özelliğini sürdüren, Süveyş Kanalı’nın, 1869 yılındaki açılışından yaklaşık üç yüz yıl öncesinde, II. Selim tarafından düşünülmesidir. II. Selim ağırlığı denize kayan Uzakdoğu ticaret yolunu kullanan, Portekiz gemilerini bu hattın dışına çıkarmayı amaçlamış olmalıdır.

Doğu Akdeniz’de Venedik egemenliği altındaki Kıbrıs’ın; bu açıdan bakınca II. Selim’in  “Deniz Ticaret Yollarına” ilişkin düşüncelerinde  önemli bir hedef olduğu anlaşılıyor.

II. Abdülhamid döneminde, 4 Haziran 1878 tarihli bir sözleşme ile İngilizlere -sözde- kiralanan,Kıbrıs’ın 1974 yılında gerçekleştirilen “Barış Harekâtına” kadar Türkiye’nin iç siyaseti üzerindeki etkileri AKP iktidarında farklı bir boyuta evrildi.

ABD Başkanı Trump’ın Gazze’deki soykırıma ilişkin tutumu, Türkiye’de yazlık evler ve oteller ile magazinleştirildi. Oysa İsrail’in 1990 yılından bu yana uygulanan BOP projesinin odağında yer aldığı ilgi çekmedi.

Suriye ve Lübnan’ı egemenliği altına aldıktan sonra Bölgenin güç merkezi olmasının yanında, Gazze’de sonlanacak, “Hindistan, Katar, S.Arabistan ve İsrail” üzerinden geçen yeni bir ticaret yolu henüz Türkiye’de siyaset kurumunun ilgisini çekemedi. 

IMEC adı verilen ve 9 Eylül 2023 tarihinde Yeni Delhi’de toplanan G-20  Zirvesinde ele alınan bu projenin, İlk ayağının Gazze’de sonlanacağı ve deniz yolu ile Kıbrıs ve Yunanistan -Pire-üzerinden Avrupa kıtasına çıkması tasarlanıyor. 

IMEC ‘in Çin’in OBOR adı verilen-one Belt one Road- ülkenin Güneyi ile AB pazarını bağlayan yeni İpek Yolu’na güçlü bir alternatif olmasının düşünüldüğüne hiç kuşku yok. 

Türkiye Bölgede gelişen siyasal koşullarda “ Londra ve Zürih Anlaşmalarından” kaynaklanan,KKTC’yi kapsayan garantörlük hakkı ve Adada askeri güç bulundurmaktan vazgeçemez. 

Ancak son dönemde KKTC’de yaşanan bazı kriminal olaylar göz önüne alındığında, Türkiye’nin bu hakkı kullanması zorlaşabilir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER