Değişimden Konsolidasyona: AKP’nin %34’ü
SİYASETMuhalefetin birleşik ve vizyoner alternatif politikalar sunması halinde, AKP’nin %34’lük tabanı erozyona uğrayabilir.
AKP’nin %34’lük oy oranı, Türkiye’nin siyasi dinamiklerinin karmaşıklığını yansıtmaktadır. Bu oran, ne yalnızca bir “dava” hareketinin ne de salt bir ideolojik tabanın ürünüdür. Aksine, istikrar arayan ikna olmak isteyen bir seçmen kitlesinin izdüşümüdür. AKP’nin bu tabanı koruyabilmesi, ekonomik ve sosyal politikalarda yenilikçi adımlar atmasına, muhalefetin ise seçmenin değişim arzusuna hitap eden bir vizyon geliştirmesine bağlıdır.
AKP’nin 2002’de iktidara geldiğinde aldığı %34’lük oy oranı, yalnızca bir siyasi partinin başarısından ziyade, Türkiye toplumunun o dönemde değişim arzusunun bir yansıması olmuştur. Bu oran, statükodan bıkmış, ekonomik krizlerin ve siyasi istikrarsızlığın gölgesinde yeni bir vizyon arayan geniş bir kesimin iradesini temsil etmiştir. Bugün, yapılan son anketlerin ışığında AKP’nin tekrar %34’lü bir oy oranına geri dönmesi, yalnızca dava odaklı bir çekirdek kitlenin sadakatiyle açıklanamaz; aksine, bu oran; ikna olmak isteyen rasyonel ve pragmatik bir seçmen kitlesinin varlığını ortaya koymaktadır.
2002’nin %34’ü: Değişim İradesi
2002 seçimlerinde AKP’nin %34’lük oy oranı, o dönemin koşullarında köklü bir dönüşüm talebinin göstergesi olmuştur. 1990’ların koalisyon hükümetlerinin istikrarsızlığı, 2001 ekonomik krizi ve geleneksel elitist siyasetin halktan kopukluğu, toplumda derin bir memnuniyetsizlik yaratmıştır. AKP, bu ortamda “yeni bir Türkiye” vaadiyle ortaya çıkmıştır. Parti, muhafazakâr değerleri modern ve demokratik bir yönetim anlayışıyla birleştirme sözü vermiştir. Bu retorik, sadece dindar/muhafazakâr kesimin değil, aynı zamanda merkez sağ seçmenin, küçük esnafın, Anadolu sermayesinin ve hatta bazı liberal entelektüellerin desteğini toplamıştır. %34’lük oy, bu nedenle bir “dava” hareketinden çok, değişim isteyen heterojen bir koalisyonun ürünü olarak tezahür etmiştir.
Bu heterojen koalisyonun gücü, AKP’nin 2002’deki zaferini yalnızca bir seçim galibiyeti olmaktan çıkarıp, adeta bir toplumsal sözleşme niteliğine büründürmüştür. Seçmen, %34’lük oy oranıyla sadece bir partiye değil, aynı zamanda bir umuda, bir çıkış yoluna ve statükoyu sarsma arzusuna oy vermiştir. AKP’nin söylemi, “halkın sesi” olma iddiasını taşırken, bu iddia, yıllardır merkez-çevre çatışmasında kenara itilmiş kesimlerin kendilerini ifade etme fırsatı bulduğu bir platform olma görüntüsü sergilemiştir.
Partinin lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel hikâyesi de bu değişim iradesinin sembolü haline gelmiştir. Geleneksel elitist siyasetin dışladığı, “halktan biri” olarak görülen Erdoğan hem muhafazakâr tabanın hem de sistemden dışlanmış diğer kesimlerin duygularına tercüman olan bir rol üstlenmeye çalışmıştır. Onun “milletin adamı” imajı, 2002’nin ruhunu şekillendiren temel unsurlardan biri olurken bu imaj, sadece karizmatik bir lider portresi değil, aynı zamanda mevcut düzenin hiyerarşisine meydan okuyan bir duruşu temsil etmiştir. Ancak %34’lük bu koalisyon, sadece bir başlangıç olmuştur. AKP’nin vaat ettiği “yeni Türkiye”, farklı kesimlerde farklı anlamlar taşımıştır. Muhafazakârlar için bu, dini değerlerin kamusal alanda daha görünür olduğu bir düzen; merkez sağ için istikrar ve ekonomik refah; liberaller için ise demokratik reformlar ve Avrupa Birliği’ne entegrasyon anlamına gelmiştir. Bu çeşitlilik, partiye erken dönemde geniş bir destek tabanı sağlasa da ilerleyen yıllarda bu beklentilerin nasıl uzlaştırılacağı sorusunu da beraberinde getirmiştir.
2002’nin %34’ü, sadece bir seçim sonucu değil, aynı zamanda bir milletin değişim arzusunun kristalleştiği bir moment olmuştur. Bu irade, sonraki yıllarda Türkiye’nin siyasi, sosyal ve ekonomik manzarasını derinden etkileyecek bir sürecin fitilini ateşlemiştir.
Bugünün %34’ü, 2002’deki heterojen koalisyonun aksine, daha konsolide ama aynı zamanda daha kırılgan bir yapı sergilemektedir. AKP’nin ideolojik çekirdek tabanı, partinin muhafazakâr ve milliyetçi söylemlerine sadık kalmaya devam ederken, pragmatik seçmenler için “istikrar” vaadi artık eskisi kadar güçlü bir çekim merkezi değildir. Bu seçmen kitlesi, ekonomik istikrar, sosyal refah ve gelecek vizyonu gibi somut çıktılar talep etmektedir. AKP’nin bu talepleri karşılayabilme kapasitesi, %34’ün geleceğini belirleyecek kritik bir sınavdır.
Bugünün %34’ü: İkna Arayışı
2025 itibarıyla AKP’nin oy oranının %49-50 bandından tekrar %34 civarına düşmesi, farklı bir bağlamda değerlendirilmelidir. 23 yıllık iktidar, doğal olarak yıpranma yaratırmıştır. Ekonomik dalgalanmalar, dış politika sınamaları ve iç siyasetteki kutuplaşma, AKP’nin seçmen tabanını daraltmıştır. Ancak %34’lük oran, hâlâ hatırı sayılır bir toplumsal desteği işaret ederken artık 2002’deki gibi değişim arzusundan ziyade, istikrar arayışı ve seçmen nazarında alternatiflerin ön plana çıkmaya başlamasıyla açıklanmalıdır.
Bugünün %34’ü, yalnızca “dava” odaklı bir çekirdek seçmenden ibaret değildir. Bu kesim, kuşkusuz, AKP’nin ideolojik tabanını oluşturmaktadır, ancak %34’lük oran, daha geniş bir pragmatik seçmen kitlesini kapsamaktadır. Bu seçmen kitlesi, AKP’nin sunduğu siyasal ve sosyal politikalardan memnun olduğu gibi aynı zamanda, muhalefetin alternatifleriyle ikna olamayan ve dolayısıyla AKP içerisinde konsolide kalan seçmen kitlesini temsil etmektedir. Örneğin; 2023 seçimlerinde muhalefetin sunduğu 6’lı Masa formülüne karşı AKP’nin “istikrar” söylemi güç kazanırken bu durum, seçmenin “ikna olmak” istediğini, ancak muhalefetin bu beklentiyi karşılayamadığını göstermiştir. Ancak 31 Mart 2024 yerel seçimleri, bu dinamikte bir kırılma noktası oluşturmuştur. CHP’nin büyük şehirlerdeki başarısı ve bazı Anadolu illerinde sürpriz zaferler elde etmesi, muhalefetin seçmende bir “umut” kıvılcımı yaratabileceğini göstermiştir. Bu seçimler, AKP’nin %34’lük çekirdek tabanının hâlâ sağlam olduğunu, ancak pragmatik seçmenlerin bir kısmının alternatiflere yönelmeye açık hale geldiğini ortaya koymuştur. Özellikle ekonomik sorunların ağırlığı, genç seçmenlerin geleceğe dair kaygıları ve kentli orta sınıfın yaşam tarzı endişeleri, bu kaymayı tetikleyen unsurlar arasında yer almıştır.
Bugünün %34’ü, 2002’deki heterojen koalisyonun aksine, daha konsolide ama aynı zamanda daha kırılgan bir yapı sergilemektedir. AKP’nin ideolojik çekirdek tabanı, partinin muhafazakâr ve milliyetçi söylemlerine sadık kalmaya devam ederken, pragmatik seçmenler için “istikrar” vaadi artık eskisi kadar güçlü bir çekim merkezi değildir. Bu seçmen kitlesi, ekonomik istikrar, sosyal refah ve gelecek vizyonu gibi somut çıktılar talep etmektedir. AKP’nin bu talepleri karşılayabilme kapasitesi, %34’ün geleceğini belirleyecek kritik bir sınavdır.
Öte yandan, muhalefetin 2024 yerel seçimlerindeki başarısı, seçmenin ikna arayışında yeni bir sayfa açmıştır. Ancak bu başarı, henüz kalıcı bir güven ilişkisine dönüşmüş değildir. Muhalefetin, yerel yönetimlerdeki performansıyla seçmene “yapabiliriz” mesajını vermesi gerektiği kadar, ulusal düzeyde birleşik ve tutarlı bir vizyon sunması da kritik önemdedir. Zira iktidarın son dönemde muhalefet ki özellikle CHP ve İmamoğlu üzerinde kurduğu baskı ortamı da bu duruma bir kanıt oluşturmuştur. Bugünün %34’ü, muhalefetin bu sınavdaki performansına bağlı olarak ya daha da daralabilir ya da AKP’nin sunduğu “güvenilir liman” algısıyla yeniden genişleyebilir.
Dolayısıyla 2025’teki %34, ne 2002’deki değişim iradesinin ne de 2010’lardaki hegemonyanın bir yansımasıdır. Bu oran, bir geçiş döneminin göstergesidir: Seçmenin bir kısmı sadakatle bağlı kalırken, diğer kısmı ikna edilmeyi beklemektedir. AKP’nin bu ikna sürecinde geçmiş başarılarına yaslanması yeterli olmayabilir; zira seçmen, nostaljiden çok geleceğe dair somut umutlar aramaktadır. Muhalefet ise bu arayışa yanıt verebilirse, %34’ün sınırları yeniden çizilebilir. Bu, Türkiye siyasetinin önümüzdeki yıllarda karşılaşacağı en büyük meydan okumalardan biri olacaktır.
Muhalefetin birleşik ve vizyoner alternatif politikalar sunması halinde, AKP’nin %34’lük tabanı erozyona uğrayabilir. 2002’de AKP, değişim isteyen toplumun iradesini temsil etmiştir. Bugün ise değişim isteyen yeni bir neslin karşısında görünmektedir. Bu neslin taleplerini karşılayamayan bir AKP, uzun vadede %34’lük tabanını korumakta zorlanacaktır.
Siyasi Dinamikler ve Toplumsal Beklentiler
AKP’nin %34’lük konsolidasyonu, Türkiye’nin siyasi yelpazesindeki kutuplaşmanın da bir yansımasıdır. Parti, muhafazakâr ve milliyetçi söylemleriyle belirli bir kimlik siyasetini temsile devam etmektedir. Ancak bu kimlik siyaseti, tüm seçmen tabanını açıklamamaktadır. Özellikle genç seçmen ve kentli orta sınıf, ekonomik refah, özgürlükler ve şeffaflık gibi konularda daha talepkârdır. AKP’nin bu kesimleri ikna edebilmesi, söylemden çok somut politikalara bağlıdır.
Öte yandan, AKP’nin karşısındaki güçlü bir muhalefet alternatifi, %34’lük oranın sabitliğine değişkenlik kazandıracaktır. CHP’nin merkez sol söylemi, kentli seküler kesimlerde yankı bulsa da Anadolu’nun muhafazakâr seçmeniyle bağ kurmakta hala zorlanmaktadır. İYİ Parti ve diğer sağ partiler ise milliyetçi oyları bölerken, AKP’nin ana akım sağdaki hegemonyasını kıramamıştır. Bu durum, milliyetçi seçmenin “ikna olmak” arzusuna rağmen, alternatif bir vizyon bulamamasından kaynaklanmaktadır.
Son günlerde yapılan anketlerin bir göstergesi olarak %34’lük oy oranı AKP adına, hem iktidar için hala güçlü bir motivasyona sahip olduğunun hem de eski gücünden uzaklaştığının bir uyarı sinyalidir. Parti, 23 yıllık iktidarına rağmen hâlâ geniş bir koalisyonu bir arada tutabiliyorken bu koalisyonun sürdürülebilirliği, ekonomik performans, genç seçmenin taleplerine yanıt verme kapasitesi ve muhalefetin etkinliğine bağlı olacaktır. Özellikle Z kuşağı, geleneksel kimlik siyasetinden ziyade bireysel özgürlükler ve küresel trendlere duyarlıdır. AKP’nin bu kesimleri ikna etmesi, modern ve kapsayıcı bir vizyon geliştirmesine bağlı olacağı gibi AKP adına zor bir sürecin işaretidir.
Muhalefetin birleşik ve vizyoner alternatif politikalar sunması halinde, AKP’nin %34’lük tabanı erozyona uğrayabilir. 2002’de AKP, değişim isteyen toplumun iradesini temsil etmiştir. Bugün ise değişim isteyen yeni bir neslin karşısında görünmektedir. Bu neslin taleplerini karşılayamayan bir AKP, uzun vadede %34’lük tabanını korumakta zorlanacaktır.
Sonuç olarak: AKP’nin %34’lük oy oranı, Türkiye’nin siyasi dinamiklerinin karmaşıklığını yansıtmaktadır. Bu oran, ne yalnızca bir “dava” hareketinin ne de salt bir ideolojik tabanın ürünüdür. Aksine, istikrar arayan ikna olmak isteyen bir seçmen kitlesinin izdüşümüdür. AKP’nin bu tabanı koruyabilmesi, ekonomik ve sosyal politikalarda yenilikçi adımlar atmasına, muhalefetin ise seçmenin değişim arzusuna hitap eden bir vizyon geliştirmesine bağlıdır.
İlginizi Çekebilir