© Yeni Arayış

CHP: Devletin sahipliğinden yasaklı çocuğuna

İşte bütün bu süreçte ne yazık ki CHP, devlette olan bu değişimi yetirince algılayamadığı gibi, bir zamanlar devletin içinde bulunmuş kimi CHP’liler de hala kendilerini devletin sahibi sanarak siyaset üretmeye, söylem geliştirmeye çalıştılar. 

Devletin iki yasaklı çocuğundan AKP devlete eklemlenmesini tamamladı. Terörsüz Türkiye hedefiyle devlet Kürtleri de bu kategoriden çıkarıyor. Ve şimdi devletin yeni bir yasaklı çocuğu var: CHP

CHP, uzun yıllar boyunca kurumsal kimliğini, siyasetini ve söylemini devletin sahipliği üzerine kurdu. Bunda kurucu parti olmasının rolü kuşkusuz vardı. Ama onun kadar önemli olan, Devletin kuruluşu ile inşa ettiği vatandaşlık tanımından siyasetin sınırına dair pekçok kurala riayet etmesi, bunların siyasi taşıyıcısı olmasıdır.

Kabul edelim ki aynı süreç, yeni kurulan devletin toplum bazı kesimlerini tanımladığı kamusal alandan dışladı. Kültürel ve dinsel kimlik olarak Kürtler, muhafazakârlar, Aleviler ile siyasi kimlik olarak sosyalistler bunların başında gelmiştir

Tek parti dönemi, bu siyasi pratiklerin yaşandığı dönem olmuştur.

Kamusal alanda yok sayılan bu kültürel, dinsel ve siyasi kimlikler, sosyolojik gerçekler olarak yok olmamış tem tersine özel alanda var olmuş ve örgütlenmiştir.

Bunlar içinde muhafazakârlar ve Kürtler yıllar içinde örgütlülükleri ile sürekli büyümüş ve zaman içinde tözellikle 1990’lar sonrasından itibaren güçlü birer siyasi aktör haline gelmişlerdir.

ÇOK PARTİLİ HAYATLA Mİ BAŞLADI HER ŞEY?

Ve bu süreç 1960’lar ortası ya da 1970’ler başı değil daha öncesinden çok partili hayata geçiş öncesi başladı. Bu dönemde kendini dışlanmış hissedenler taleplerini kamusallaştırmış ve bu taleplerin karşılanmasında başarılı olmuşlardır. İmam Hatip Okullarının açılması, din derslerinin bir biçimde eğitim müfredatına dahil olması bu dönemde olmuştur.

Toprak reformu yasa tasarısı üzerinden yaşanan ayrışma  CHP’nin içinden Demokrat Parti’nin çıkışı ile sonuçlanmış ve DP, 1950 seçiminde tek başına iktidar olmuştur.

Bu seçim sonuçları incelendiğinde devletin dışladığı tüm toplumsal kesimler -evet Aleviler de- DP’yi desteklediği görülecektir.

Peki neden?

Bunun basit bir açıklaması vardır, devletin sahiplendiği kimliğin dışan kalan tüm toplumsal kesimler ellerine geçen ilk fırsatta devlete ve o devleti temsil ettiği iddiasındaki partiye/siyasete mesafe almıştır.

Bu durum, sonraki yıllarda 1960 darbesi sonrasında 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’nin (AP), 1971 muhtırasını takip eden 1974-77 seçimlerde CHP’nin, 1980 darbesi sonrasında 1983’de yapılan seçimde ANAP’ın başarısı olarak karşımıza çıkmıştır.

Görüldüğü gibi farklı dönemlerde farklı partiler bu toplumsal kesimlerin desteğini almıştır. Ama destek alan partiler farklı olsalar da, ortak özellikleri “devlete” aldıkları mesafedir.

Ancak devlet istisnai dönemler dışında iktidarları sahip olduğu “devletçi” politikalar ile uzun olmayan bir sürede yanına almayı başarmıştır.

Ve devlet bu istikrarını uluslararası alanda “dış düşman”, ulusal düzlemde ise “iç düşman” korkusu ile sağladı. Bu yüzden dönmeler farklı olsa da devletin sürekli değişim “iç düşmanları” oldu. Bu bir dönem koministler, bir dönem İslamcılar, bir dönem Kürtler olmuştur. Bazı dönemler birden fazla kimlik olmuştur.

DEVLETİN İKİ YASAKLI ÇOCUĞU

Ama devletin sistematik olarak siyaseten iki buçuk ötekisi olmuştur; Kürtler ve muhafazakârlar iki ana öteki iken yarım öteki sosyalistlerdir.

Bu kültürel, etnik ve siyasi kimliği temsilen kurulan tüm siyasi partiler Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından sürekli, Laikliği (muhafazakar kimlikli partiler) ve Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü (Kürt kimlikli partiler) tehdit ettikleri gerekçesi ile kapatılmışlardır.

Bu iki siyasi gelenek bir anlamda devletin yasaklı çocukları olmuştur.

Yüzde 10 barajı da özellikle bu tür partilerin önünü kesmek için kullanılmıştır.

Bununla birlikte bu iki siyasi geleneğin partilerini diğer siyasi partilerden ayıran temel özelliği toplumsal tabanları ile kurduğu sahici ilişki yani siyasi meşruiyetlerini toplumdan alıyor olmalıdır.

Ve bu farklı geleneğin partileri 1990’lar ile birlikte toplumsal güçlerini arttırmış ve önlerine konan tüm hukuki engelleri aşarak Meclis’e girmiş nihayet 1994 yerel ve 1995 genel seçimlerinde muhafazakar siyasetin temsilcisi olan Refah Partisi birinci parti olarak çıkmıştır.

28 Şubat post modern darbesi esas olarak RP’nin iktidar ortaklığını hedef almış ve takip eden yılda ise AYM tarafından kapatılmıştır.

Onun yerine kurulan Fazilet Partisi de AYM tarafından kapatılmıştır. FP içinden çıkan AKP ise içinden çıktığı siyasi geleneği b,ir anlamda terk ederek merkez partisi iddiası ile kurulmuş ve ilk seçimde (2002) tek başına iktidar olmuştur.

Tek başına iktidar olan AKP’nin ilk 8-9 yılı onu yasaklı gören devletle mücadele içinde geçmiştir. Nitekim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından  Mart 2008’de parti hakkında kapatma davası açılmıştır. AYM’de  Ağustos 2008’de partinin kapatılması yönünde oy çokluğu sağlamış olsa da (6-5),  nitelikli oy olan 7 bulamadığı için kapanmaktan kurtulmuştur. Ama aynı kararda AKP 10-1 oy çokluğu ile Laiklik karşıtı eylemlerin odağı kabul edilmiştir.

Açıkçası ben bu kararı 2010 sonraki AKP’nin yol haritasında büyük biri kırılma olarak okuyorum. Sonraki yıllarda AKP, devlet ile bir tür uzlaşıya girmiş 7 Haziran 2015 seçimleri öncesi ise MHP lideri Bahçeli ile vardığı zımni uzlaşı ile de devlete eklemlenmiş ve bir anlamda devletin yasaklı çocuğu olmaktan çıkarak devleti sahiplenmeye soyunmuştur.

Karşımızda 2015 öncesinden çok farklı bir devlet ve devlet anlayışı vardır. Kuşkusuz devlet içinde farklı anlayışlar olsa da baskın olan şu anki pratiklerdir.

2015 ÖNCESİ VE SONRASI

7 Haziran 2015 seçimini AKP açısından önemli kılan kuşkusuz, devletin öteki yasaklı çocuğu olan Kürt siyasi hareketinin Selahattin Demirtaş liderliğinde “Türkiyelileşme” hedefinde gösterdiği başarıdır.

Sonraki yılları biliyoruz.

1 Kasım 2015’de yenilenen seçimle yeniden tek başına iktidar olan AKP. 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen kanlı darbe girişimi ve OHAL ile gerçekleşen kamusal alan temizliği. Bahçeli’nin Erdoğan’ın rafa kaldırdığı başkanlık sistemini raftan indirmesi, 17 Nisan 2017 Anayasa referandumu ve yeni bir yönetim sistemine (Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi) geçiş.

Bütün bu süreç devletin kendini bir biçimde var olan iktidarı da dönüştürerek reforme etmesidir.

Bu açıdan karşımızda 2015 öncesinden çok farklı bir devlet ve devlet anlayışı vardır. Kuşkusuz devlet içinde farklı anlayışlar olsa da baskın olan şu anki pratiklerdir.

İşte bütün bu süreçte ne yazık ki CHP, devlette olan bu değişimi yetirince algılayamadığı gibi, bir zamanlar devletin içinde bulunmuş kimi CHP’liler de hala kendilerini devletin sahibi sanarak siyaset üretmeye, söylem geliştirmeye çalıştılar.

Aynı devlet anlayışı görünen o ki, “terörsüz Türkiye” üzerinden bir adım daha atarak Kürtleri, Kürt siyasi hareketini de yasaklı çocuk olmaktan çıkarıyor. Bu adım adım gerçekleşiyor. Süreç başarılı olduğunda bu tamamlanmış olacak

Burada Kürtler ve Kürt siyasi hareketi için de tercih şu olacak; otoriter devletin çocuğu mu, devleti demokrasinin gereği toplum adına denetleyen bir parti mi?

CHP bunun farkında mı değil mi açıkçası bilmiyorum. Ama bildiğimiz şu; devlet otoriter özünü koruyor ve topluma, toplumsal taleplere yönetebildiği ölçüde uzak olmayı tercih ediyor.

YENİ YASAKLI ÇOCUK: CHP

Acı olan ise yeni devletin kendine yeni bir yasaklı çocuk bulması. O da ne yazık ki CHP.

CHP bunun farkında mı değil mi açıkçası bilmiyorum. Ama bildiğimiz şu; devlet otoriter özünü koruyor ve topluma, toplumsal taleplere yönetebildiği ölçüde uzak olmayı tercih ediyor. Aynı devlet şunu da biliyor; asgari demokratikleşme, hukuk ve siyaset imkanı sağlanmadığı ölçüde yeni sistemi uzun süre yaşatma şansı da yok.

CHP başta olmak üzere tüm muhalefetin siyasi rakibi  sadece Cumhur İttifakı partileri değil aynı zamanda siyaseti hazmedemeyen otoriter devlet anlayışıdır.

CHP ve muhalefet, kimsenin yasaklı çocuk olmadığı demokratik bir devlete dönüşün siyasetini sahiplenmeli; mevcut devlete mesafe alarak, toplumun denetleyebildiği demokratik bir devletin savunucusu yapılmalıdır.

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER