Çerçioğlu olayı ve belediyelerin çözülüşü
SİYASETTüm bu veriler gösteriyor ki AKP iktidarının CHP’yi belediyeler üzerinden kuşatma stratejisi hız kesmeden devam etmekte.
Çerçioğlu transferi dışında Beyoğlu Belediyesine de yolsuzluk operasyonu yapıldı. Tüm bu veriler gösteriyor ki AKP iktidarının CHP’yi belediyeler üzerinden kuşatma stratejisi hız kesmeden devam etmekte. Bu koşullar altında derli toplu bir karşı strateji yürütülemediği ise açıkça ortada.
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun üç ilçe belediye başkanıyla birlikte CHP’den AKP’ye geçişi muhalif kamuoyunda şok etkisi yarattı. İlk tepkiye yoğun bir ötekileştirme siyaseti eşlik etti. Medya ve sosyal medyada etkin CHP propaganda aygıtı birkaç saat içinde “topuklu efeyi”, “topuklayan efeye” dönüştürdü. Çerçioğlu’nun ne ahlaksızlığı kaldı ne de hırsızlığı. Hapse girmemek veya eşinin şirketlerini kurtarmak için AKP’nin yolunu tuttuğu söylendi başkanın. Egenin güçlü siyasetçisi kısa bir süre içinde bir haine, ahlaki bir düşküne veya bir Brütüs’e dönüştü. Bu sosyal psikolojiyi ara ara gündeme getirip eleştiriyorum. Muhalif kesimler içinde keskin bir damgalama ve dışlama retoriği var. Tarihin belli bir anında genel beklentiyle uyumsuz bir pozisyon takındığınızda kaçınılmaz bir şekilde düşman ilan ediliyorsunuz. Karalama kampanyası, aşağılama, hakaret ve iftira toksik dilin başlıca unsurları. Rasyonelliğin yerini duygusallığa bıraktığı siyasi kültürün kaçınılmaz bir sonucu bu. Artık Çerçioğlu bir hain. CHP kitlesi geçmişteki başarıları ne olursa olsun onu asla affetmeyecek.
Meseleyi siyasal psikolojiden Türk siyasi hayatındaki güç mücadeleleri eksenine taşıdığımızda ise karşımıza tartışmamız gereken bir dizi unsur çıkıyor: Öncelikle siyasi ahlaktan başlayalım:
(1) Pek çok kişi Çerçioğlu’nun CHP’den AKP’ye geçmesini siyasi ahlaka aykırı buldu. Bence de bu yorumda ciddi bir haklılık payı var. Biz de siyasi partiler çok güçlüdür. Özgün ağırlığı olan belediye başkanları ve milletvekillerinde, özellikle de belediye başkanlarında adayın şahsi bir beğeni düzeyinin olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak CHP ve AKP gibi kitle partilerinde adaya verilen oyun ağırlıklı kısmı yine de partinindir. Bu nedenle bir partiden seçilmiş siyasetçinin seçimden sonra parti değiştirmesi kendisine yönetme vekaleti veren halkın egemenlik hakkının ihlali, temsili demokrasinin yozlaşması, elitlerin halka rağmen siyaset yapması anlamına gelir. Üstelik Çerçioğlu her hangi bir partiye değil, AKP’ye geçiyor. Bu iki parti arasında oy geçişleri çok zayıf.
Aydın Belediye Başkanı hiçbir zaman AKP’ye oy vermeyecek CHP’li seçmenlerin oylarıyla yönetici oldu. Sanki böyle bir şey yokmuş gibi parti değiştirip rakip partiye geçmesi siyasal meşruluğu ortadan kaldırıyor. Buradaki tek sorun parti değiştirmeye ilkesel olarak CHP’nin de karşı çıkmaması. Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye katılması siyaseten ahlaksızlık. Peki, Adnan Baker’in CHP’ye katılması ahlaki mi? Başka partilerden seçilmiş pek çok milletvekili ve belediye başkanı Halk Partisine geçti. CHP’den gidenlerle ilgili siyasi ahlak tartışması yapanlar aynı tavrı CHP’ye gelenler için göstermedi. Burada ikircikli bir tavır var. Ama bu durumu çok da şaşırtıcı görmemek gerekli. Çünkü siyasette ahlak genellikle uymamız gereken kurallara değil, karşı tarafından yanlışlarına işaret eder.
(2) Çerçioğlu’nun yolsuzluk nedeniyle parti değiştirdiği iddia ediliyor. Bu husus da kendi içinde bir dizi alt tartışmayı içermekte. Çerçioğlu gerçekten yolsuzlukla suçlanıyorsa CHP yönetimi neden kendisi hakkında disiplin işlemi başlatmadı? 20 yıldır partide belediye başkanlığı yapmış bir siyasetçinin suça bulaşmasına göz mü yumuldu? Tabii tüm bu söylentilerin iftira olması ve başkanın masum olması da kuvvetle muhtemel. Eğer öyleyse AKP’den CHP’ye geçmesine neden olacak kadar acil olan şeyin ne olduğu sorusu tekrar sorulmalı. Bu noktada CHP yönetiminin iması Çerçioğlu’nun da İstanbul soruşturmalarına bağlı bir şekilde yolsuzlukla suçlandığı, iktidarın belediye başkanını tehdit ettiği, başkanın ise bu tehdide boyun eğdiği yönünde.
Kolaylıkla fark edileceği üzere Çerçioğlu olayı aslında bir ayrıntı. Burada sorgulanması gereken asıl mesele ise CHP üst yönetiminin İstanbul-İmamoğlu-Belediye siyaseti. Özgür Özel hep aynı şeyi söylemekte. Bütün kanıtlar sahte, bütün tanıklar yalancı, tüm sanıklar masum, her şey iftira. Ancak itirafçı sayısında büyük bir patlama var. Ayrıca itirafları destekleyen fiziksel kanıtlar da mevcut. Muhalif kamuoyu bu gerçekle yüzleşmeye henüz hazır değil. Çünkü muhalif medya sabah akşam tek bir bakış açısıyla propaganda yapmakta. Ancak kendimizi, en azından bazı sanıkların gerçekten de suçlu olabileceği ihtimaline hazırlamamız gerekiyor. Savcılığın elindeki dosyanın boş olduğu ve sanıkların büyük bir iftiraya kurban gittiğine dair büyük söylem her geçen gün biraz daha inandırıcılığını yitirmekte.
(3) Çerçioğlu transferi dışında Beyoğlu Belediyesine de yolsuzluk operasyonu yapıldı. Tüm bu veriler gösteriyor ki AKP iktidarının CHP’yi belediyeler üzerinden kuşatma stratejisi hız kesmeden devam etmekte. Önümüzdeki günlerde yeni istifalar ve tutuklamalar görürsek kimse şaşırmayacaktır. Bu koşullar altında derli toplu bir karşı strateji yürütülemediği ise açıkça ortada. Hatta ana muhalefet partisi Erdoğan’ın siyasi gücünü arttıran ve uzun erimde ona başkanlık yolunu açan Çözüm Komisyonuna üye verdi. İktidar partisi tarafından baskıya uğradığını iddia eden bir muhalefet partisinin iktidarın başlattığı siyasal bir sürece katkı vermesi kendisi açısından çok da rasyonel değil. Bu noktada özel olarak siyasi elitler, genel olarak ise muhalif kamuoyunun olası “B Planı” hakkında sağlıklı bir şekilde düşünmesi gerek. Her şey için çok geç olmadan.
İlginizi Çekebilir