© Yeni Arayış

Bir Ülke, Bir Ayna: Kuzey Makedonya’dan Yansımalar

Ülkede yolsuzluk iddiaları yaygın. Yakın zamanda Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu Başkanı bile yolsuzluktan tutuklanmış. Üsküp Belediye Başkanı, can güvenliği endişesiyle bu seçimde aday olmamış: “Uygulamak istediklerimi meclis engelledi,” dedi. Cümle tanıdık geldi…

Bir ülkeyi anlamanın yolu, meydanlardaki gürültüden değil, sandık başındaki sessizlikten geçer.
O sessizlikte hem korku vardır hem ümit. Bizde de sık sık görürüz bunu; eleştiririz, söyleniriz, sonra gidip yine aynı yere mühür basarız.

Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Üyesi olarak 19 Ekim 2025 yerel seçimlerini izlemek üzere Kuzey Makedonya’daydım.
Önce Üsküp’te devlet yetkilileri, siyasetçiler, medya temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarıyla görüştük. Ardından Bitola’ya, yani Atatürk’ün gençlik yıllarını geçirdiği Manastır’a ve Pirlepe’ye geçip seçimleri yerinde gözlemledik.

Bu benim, geçtiğimiz Nisan ayında gerçekleşen Finlandiya Yerel Seçimleri’nin ardından ikinci seçim gözlem misyonumdu. Elbette, coğrafya Balkanlar olunca bir Kuzey Avrupa ülkesi olan Finlandiya’dan oldukça farklı bir tabloyla karşılaşıyorsunuz.

Bir Balkan ülkesinden fazlası

Kuzey Makedonya, Türkiye için sıradan bir Balkan ülkesi değil.
14. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Türk hakimiyetinde kalmış olması, toplumsal dokudan siyasete kadar her alanda Türk kültürünün izlerini bırakmış.
Ülkenin dörtte biri Arnavut, Arnavutlar Türkçeye hakim. Türk nüfusuyla birlikte düşünüldüğünde halkın yaklaşık %30’u Türkiye’yle doğrudan gönül bağı içinde.

Burası insana yabancı gelmiyor. Kaldırım taşlarında, bir çayın buharında, bir selamda Türkiye’yi hissediyorsunuz. TİKA’nın, YTB’nin, Türk okullarının, Türk yatırımlarının varlığı; tabelalardaki tanıdık kelimeler… Üsküp’te yürürken, bir yabancı değil, bir akraba gibi hissediyorsunuz kendinizi.

Bir tanıdıklık hissi

Üsküp’e daha önce de gelmiştim.
Türkçenin sokaklarda duyulması yeni bir şey değil; önceden de öyleydi zaten.
Arnavut mahallelerinde Türkçe konuşmak burada sıradan bir durum.
2019’da Bratislava’da tanıştığım iki Arnavut neredeyse anadilleri gibi Türkçe konuşuyorlardı.
Onlara nereli olduklarını sorduğumda, “Arnavutuz ama Kosovalı ya da Arnavutluk’tan değiliz. Üsküplüyüz.” demişlerdi.
Üsküp’e ilk geldiğimde o cümlenin anlamını daha iyi anlamıştım.
Bu şehirde Türkçe, sadece bir dil değil; bir aidiyet biçimi.

Tanıdık bir siyaset manzarası

Siyasi atmosfer tanıdık ama farklar da var.
Ülke kutuplaşmış; Türkiye’den farklı olarak burada etnik kutuplaşma çok daha yoğun.
Eski Yugoslav mirası bu: kimlikler üzerine kurulmuş bir siyaset. Dilleri bile genç. Tito döneminde Bulgarcadan ayrılarak oluşturulmuş yeni bir Güney Slav dili. Karşılıklı anlaşılabilirliği çok yüksek. Aradaki fark, İstanbul Türkçesiyle Trakya ağzı kadar olsa gerek.
Seçime katılım %50 civarında.

Katılım üçte birin altına düşerse seçim geçersiz sayılıyor.

Genelde %40–50 aralığında kalıyor.

Oylar etnik çizgiler üzerinden veriliyor.

Arnavut partileri, Türk partileri, Makedon partileri… Herkes kendi kimliğine oy veriyor.
Az sayıda Türk ve Arnavut “Makedon” partilerinde siyaset yapıyor ama hatlar keskin.

Birçok Arnavut gencin Vardar’ın öte yakasına hiç geçmemiş olması, bu ayrışmanın sessiz bir sembolü gibi.
Üsküp’ün merkezinde dev heykellerin arasında dolaşırken sanki bir dekorun içindesiniz.
Ama köfte yediğiniz, çay içtiğiniz öte yakaya, Arnavut mahallesine geçtiğinizde ülkenin başka bir yüzüyle karşılaşıyorsunuz:
Dil değişiyor, ses değişiyor, hayat değişiyor.
Bir anda Osmanlı dokusu, Türk mirası çıkıyor karşınıza.

Yolsuzluk, medya, demokrasi

Yabancı misyon temsilcileriyle yaptığımız toplantılarda Türk Büyükelçisi’nin gözlemleri dikkat çekiciydi.
Türkiye bu bölgeyi iyi tanıyor; diplomasisi, kurumları, insan ilişkileri güçlü. Ama mesele sadece diplomasi değil, mesele demokrasi.

Ülkede yolsuzluk iddiaları yaygın. Yakın zamanda Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu Başkanı bile yolsuzluktan tutuklanmış.
Üsküp Belediye Başkanı, can güvenliği endişesiyle bu seçimde aday olmamış: “Uygulamak istediklerimi meclis engelledi,” dedi. Cümle tanıdık geldi; İstanbul’u, geçen dönem Ekrem İmamoğlu’nun yaşadıklarını düşündüm. Farklı ülkeler, aynı hikaye. 

Medya temsilcileri “Bağımsız basın hala ayakta,” diyor.
Kuzey Makedonya bir NATO ülkesi. Rus etkisi sınırlı; ABD, AB ve Türkiye’nin etkisi belirgin.
Ama basının finansmanı, kadın temsiliyeti, demokratik denge, yolsuzlukla mücadele hala kırılgan.

Kadınlar ve güç dengesi

Belediye başkanları burada çok güçlü; hem valilik hem başkanlık yapıyorlar. Emniyet müdüründen öğretmen atamasına kadar şehirdeki bütün yetki belediye başkanında.

Zaten 1,8 milyonluk ülke nüfusunun üçte biri başkentte yaşıyor. Bu hususta da Yerel Yönetimler Bakanlığı yetkilileri, nüfusun ülke genelinde dengeli dağılması için çaba gösterdiklerini anlattılar. Üsküp Belediye Başkanlığı, başbakanlıktan sonra ülkenin en güçlü makamı sayılıyor. Ama bu gücün içinde kadınlar yok denecek kadar az.
Ülkede sadece iki kadın belediye başkanı var. Belediye meclislerinde bu oran %45’e kadar yükselse de yerel yönetimlerde asıl güç belediye başkanlarında.

Bunlardan biri olan Üsküp Belediye Başkanı Danela Arsovska, siyasette yaşadığı saldırılardan yorgun düşmüş. Kadınlara siyasetten uzak durmalarını tavsiye ediyor.
Bana, “İmamoğlu’nun mücadelesini yakından takip ediyorum,” dedi. “Birçok yolsuz siyasetçi tanıdım, ama İmamoğlu kesinlikle onlardan biri değil.” diye ekledi.

Küçük ülkeler, büyük hikayeler

Kuzey Makedonya küçük bir ülke olabilir. Ama bazen küçük ülkeler, büyük hikayeler anlatır. Üsküp’te gördüğüm şey, bir ülkenin demokrasiyle kurduğu kırılgan bağın aynasıydı.

Ve belki de o aynada biraz kendi yansımamız da vardı.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER