Ben sadece suyuna ekmek banıyorum
SİYASETAKP’nin kendi seçmeniyle kurduğu ilişki, Gule Bibi’nin oğullarıyla olan ilişkisine benziyor.
Miting yapmak, partilileri harekete geçirmeye ve yapılan yerlerdeki seçmenin zihninde sorular oluşmasına yarayabilir. Ancak yalnızca partilileri dinamik tutmak için hareket etmek, bir süre sonra yorucu hale gelebilir. Hassasiyet bu kadar artmışken yapılması gereken şey, seçmenin zihninde oluşan soruları kalıcı kılmak ve o sorulara cevap aranmasını sağlamak için oluşan dirence çözüm üretmektir.
Devir, hakkın- hukukun işlemediği, devlet otoritesinin olmadığı, herkesin kendi yasasını işlettiği Osmanlı’nın son devirleri. Yer, Ardahan’a bağlı Göle’nin bir köyü.
Gücüne, bileğine güvenen biri, hayatını, onun bunun hayvanını çalarak sürdürürmüş. İşini, adabına göre yaptığı, “gelenin gideni aratmasıyla” anlaşılmış.
Hırsızlığın da adabı oluyormuş demek ki…
Konu komşunun malına dokunmaz; hırsızlığını uzaklarda yaparmış. Ne de olsa gözün göze baktığı, arlanma duygusunun kaybolmadığı yıllarmış, o yıllar.
Çaldığı hayvanları eve getirmek için gece yarısını beklermiş. Eve getirince de hemen kesip, izlerini yok edermiş.
Çalıp kestiği hayvan bitince de yenisi için harekete geçermiş. Herkesin bildiği sırmış bu; herkes bilirmiş ama kendilerine dokunmadığından olsa gerek kimse sesini çıkarmazmış. Sıranın kendilerine gelmeyeceğine ilişkin bir batıl inanca kapılıp susmuşlar bir zaman.
Ne zamana kadar?
Adamın vakti tamam olup, bu diyardan göçüp gidene kadar.
Sonra ne mi olmuş?
O güne dek babalarının getirdikleriyle geçinip giden çocukları da, aynı mesleği sürdürme kararı alınca olan komşularına olmuş. Çünkü çocukları babalarının sahip olduğu meslek ahlakı(!)na sahip değillermiş ve o kadar azıtmışlar ki işi kapı komşularının hayvanlarını çalmaya kadar götürmüşler.
Komşular perişan, bir çare bulmanın peşine düşmüşler. En nihayetinde, “gidip, durumu annelerine anlatalım” diye karar almışlar.
Gitmişler. “Gule Bibi” demişler; “bunlara bir şey söyle. Ayıptır, günahtır. İnsan komşusunun malını çalar mı? O hırsızlık etinden sen de yiyorsun; bak, senin de bir ayağın çukurda. Yarın öte dünyada karşına çıkar bu.”
Gule Bibi’nin cevabı ibretlikmiş:
“O günler geride kaldı evladım” demiş; “yaşlandım, ağzımda diş kalmadı, o yüzden ben etinden yiyemiyorum, sadece ekmeğimi etin suyuna banıyorum”.
CHP’nin Mitingleri Çare Üretebilir mi?
AREA Araştırmanın Nisan ayı araştırma sonuçlarına bakınca aklıma geldi bu anekdot.
Yaklaşık 13 ay önce yapılmıştı yerel seçimler ve CHP, yüzde 37,76 ile birinci; AKP yüzde 35,48 ile ikinci olmuştu. CHP, 11 büyükşehirden Hatay’ı kaybetmiş; Bursa, Balıkesir ve Denizli’yi kazanmıştı. Kastamonu ve Kütahya da cabası.
Aradan geçen 13 ay boyunca hem iktidarın hem de seçimlerde birinci çıkan CHP’nin pek çok kez “med-cezir” yaşadığını biliyoruz. İktidar, daha fazla dayanamamış, kayyım politikasını geri getirmiş ve o politikanın ucu CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olacak isimlerden İmamoğlu’na kadar uzanmıştı.
İmamoğlu tutuklandı. Tutuklanma sürecindeki şiddetli tepkiler olmasa yerine kayyım atanması işten bile değildi. O gün, bugündür, çoğunluğu AKP’nin güçlü olduğu merkezlerde yapılan mitinglerle devam eden CHP eksenli eylemler sürüyor.
İşe yarıyor mu?
Hiç kuşkusuz işe yarayan tarafları da oluyor. Atalarımız, boşuna, “nerede hareket, orada bereket” dememişler. Bu eylemlerin, hantallaşmış CHP örgütlerine dinamizm kazandırdığı; siyasetin, “bir paylaşım sallamak” olduğu algısını yerle bir ettiği doğrudur.
Az şey değil bu!
Bununla birlikte özellikle CHP’nin, kamuoyu araştırmalarının ortaya koyduğu seçmen davranışlarındaki güçlü direnci görmemesi bana ilginç geliyor.
AKP’nin kendi seçmeniyle kurduğu ilişki, Gule Bibi’nin oğullarıyla olan ilişkisine benziyor. Buna bir de, arka planı, siyasal İslam’ın ideolojik duruşuyla beslenen “dar’ül harp” söylemi eklendiğinde, CHP’nin protesto eylemleri, henüz değilse bile, bir süre sonra “havanda su dövme” haline dönüşeceğe benziyor.
Seçmenin Tutumu Neden Değişmiyor?
Gelelim AREA Araştırmanın Nisan 2025 sonuçlarına…
Araştırmaya göre bugün seçim olsa seçmenin 28.4’ü oyunu CHP’ye, 24.7’siyse AKP’ye vereceğini söylüyor. Üçüncü sıradaysa yüzde 19 ile kararsızlar var. Kararsızlar dağıtıldığındaysa CHP 35, AKP, 30.6 oluyor. Yani her ikisi de, yerel seçim sonuçlarının altında görünüyor.
AKP’nin oylarının düşmesi normal; çünkü 23 yıldır iktidardalar ve seçmenin yüzde 80’i, ekonominin çekilmez bir hal aldığını; bakanların başarısız, yargının taraflı olduğunu düşünüyor.
Buna rağmen erken seçime karşı çıkanların oranı yüzde 40’ın üstünde; CHP’nin başlattığı imza kampanyasının bir sonuç vermeyeceğini düşünenlerin oranı da o civarda. Cumhurbaşkanlığı sisteminden yana olanların ve bu sistemi başarılı bulanların oranıysa yüzde 40’ın az altında.
Araştırma, Erdoğan ile AKP’nin aynı şey olmadığını gösteriyor bize. Fikir belirtmeyenleri katmaz isek Erdoğan’a olan desteğin ve yeniden aday olması halinde kazanacağını düşünenlerin oranının hala 42.7 civarında olması, ilginç gelmiyor mu size?
Karşımıza çıkan ilginç bir diğer önemli veriyse İmamoğlu’nun tutuklanmasına ilişkin…
Tutuklanmasını doğru bulanlar, yüzde 30’un altında ama hakkında yolsuzluk soruşturması açılmasını doğru bulanlar daha da fazla; yüzde 32, 9. Bu verilere tersinden baktığımızda daha da ilginç bir sonuçla karşılaşıyoruz. İmamoğlu’nun tutuklanmasını yanlış bulanların oranı da yüzde 65 dolayında ama hakkında açılan yolsuzluk soruşturmasını doğru bulanların oranı yüzde 50’ye yaklaşıyor. Konu, terörle iltisaklı oluşuna gelince ise bu oran her dört kişiden birine düşüyor.
İmamoğlu’na yönelik operasyon sonrası Özel’in 19 Mart’a “darbe girişimi” ve Erdoğan’a “cunta başı” demiş olmasını olumlu bulanların oranı sadece yüzde 31.9’da kalması da analiz edilmeyi hak ediyor.
Bu arada ankete cevap verenlerin yüzde 32.7’si kendisini Atatürkçü, yüzde 30.3’ü milliyetçi, yüzde 9.8’i ise sosyal demokrat olarak tanımlıyor. Muhafazakâr olup ankete katılanların oranıysa sadece yüzde 12.4.
Bu kadar ayrıntıyı neden verdim?
Demek ki ortada yönetilen güçlü bir algı ve bu algıyı besleyen bir politik ortam var.
AKP, hala seçmenin algısını yönetmeyi başarıyor. Belirgin bir düşüş olsa da Erdoğan’a olan güven kendisini koruması da buna işaret ediyor. CHP’nin önündeki asıl engel ise budur.
AKP Seçmenindeki Direnç Mitinglerle Kırılabilir mi?
Bu güven, muhafazakâr illerde yapılacak mitinglerle kırılabilir mi? Bu algı, mitinglerde, Erdoğan’a meydan okuyarak değiştirilebilir mi?
Zor!
Çünkü AKP’nin kendi seçmeniyle kurduğu ilişki, Gule Bibi’nin oğullarıyla olan ilişkisine benziyor. Buna bir de, arka planı, siyasal İslam’ın ideolojik duruşuyla beslenen “dar’ül harp” söylemi eklendiğinde, CHP’nin protesto eylemleri, henüz değilse bile, bir süre sonra “havanda su dövme” haline dönüşeceğe benziyor.
Yolsuzluk algısının bu kadar yüksek olduğu bir ülkede, hala, iktidarın her üç kişiden biri tarafından destekleniyor olmasındaki sır, biraz da, kamunun olanaklarından yararlanmanın, “beşli çete”den çok daha fazlasını kapsıyor olmasında gizlidir. Herkesin bildiği bu “sır” deşifre edilmeden, seçmenin AKP’den uzaklaşması da, muhalefetin “amiral gemisi” konumundaki CHP’de merkezileşmesi de zor görünüyor.
Açık ki Göleli Gule Bibi’nin, “ben sadece suyuna ekmek banıyorum” sözü, gerçek bir seçmen kitlesinin ruh haliyle örtüşüyor. Bu ruh halini bertaraf edecek bir ekonomik ve politik açılım senaryosuna ihtiyaç vardır.
Bu senaryonun yazılması için mitingler yeterli olur mu?
Miting yapmak, partilileri harekete geçirmeye ve yapılan yerlerdeki seçmenin zihninde sorular oluşmasına yarayabilir. Ancak yalnızca partilileri dinamik tutmak için hareket etmek, bir süre sonra yorucu hale gelebilir. Hassasiyet bu kadar artmışken yapılması gereken şey, seçmenin zihninde oluşan soruları kalıcı kılmak ve o sorulara cevap aranmasını sağlamak için oluşan dirence çözüm üretmektir.
Benden söylemesi…
NOT: Yazı bitince, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e bir saldırı olduğu bilgisi geldi. Öncelikle geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Daha önce de Kılıçdaroğlu’na saldırmışlardı. Bu düzen, demokratik yöntemlerle değişene dek, tarih tekerrür ediyor olacak demek ki…
İlginizi Çekebilir