Batı’nın Türkiye paradoksu ve unutulan bir fırsat: Ortadoğu Barış Teşkilatı
DIŞ POLİTİKABatı’nın çifte standardı, jeopolitik baskılar, zaman zaman görünür hâle gelen gerilim noktaları… Hiçbiri Türkiye’nin iç bütünlüğü ve vizyonuyla karşılaştırıldığında belirleyici değildir. Türkiye, stratejik aklını güçlendirdiği, kurumlarını sağlamlaştırdığı ve bölgesel perspektifini netleştirdiği anda hiçbir dış müdahale bu ülkenin yönünü tayin edemez. Ortadoğu Barış Teşkilatı, tam da bu nedenle, Türkiye’nin gelecekte kurmayı hedeflediği bölgesel barış düzeninin temel taşlarından biri olma potansiyeline sahiptir.
Batı’nın Türkiye’ye yönelik yaklaşımı son yıllarda daha görünür hâle geldi.
Raporlarda, analizlerde ve diplomatik açıklamalarda sıkça tekrarlanan bir kaygı var: Türkiye güçlendikçe bölgesel dengeler değişiyor; Türkiye zayıfladığında ise yönetilebilir kabul ediliyor.
Bu yaklaşım yeni değil; fakat bugün daha açık, daha rahat dile getiriliyor.
“Stratejik ortaklık” ifadesi kullanılırken bile satır aralarında şu uyarı seziliyor: “Güçlen ama bizim tanımladığımız çerçevede güçlen.”
Bu, diplomatik bir nezaket perdesi altında yürütülen jeopolitik bir ayarlama çabasıdır.
Ulus Devlete Yönelik Yeni Tartışma: Geopolitik Amaçlı Bir Zayıflatma
Son dönemde bazı Avrupa başkentlerinden yükselen “ulus devlet modeli miadını doldurdu” söylemi, masum bir akademik tartışmayı aşan bir nitelik taşıyor.
Bu söylem, özellikle krizlerin yoğunlaştığı bölgelerde devlet kapasitesini zayıflatmayı kolaylaştıran bir araç olarak kullanılıyor.
Ulus devlet yıprandığında:
• Sınırlar tartışmalı hâle gelir,
• Kurumlar zayıflar,
• Ekonomik karar mekanizmaları dışa bağımlı olur,
• Toplumsal bağlar çözülür.
Sonuçta ortaya çıkan tablo, dış müdahaleye daha açık bir yapı oluşturur.
Türkiye’nin güçlü, dirençli ve karar mekanizmalarını kendi içinde kuran bir ülke hâline gelmesi, bu nedenle bazı çevrelerde rahatsızlık yaratmaktadır.
Türkiye’nin Artan Bölgesel Ağırlığı
Bugün Türkiye; Karadeniz güvenliğinden Kafkasya barışına, Orta Doğu’nun kriz alanlarından Türk dünyasının geleceğine kadar geniş bir coğrafyada belirleyici bir rol üstlenmektedir.
Savunma sanayii atılımları, enerji geçiş hatlarındaki stratejik konum, insani diplomasi ve bölgeler arası diyalog kapasitesi, Türkiye’yi artık “bekleyen değil, yön veren” bir aktör yapmıştır.
Bu yeni denge, bazı başkentlerde “zor ortak” algısına neden oluyor. Çünkü Türkiye artık:
• Enerji koridorlarını şekillendiren,
• Balkanlar–Kafkasya–Orta Asya üçgeninde politika belirleyen,
• NATO içinde kendi çıkarlarını merkeze alan,
• Avrupa ile müzakere masasında daha özgüvenli duran
bir ülke hâline geldi.
Bu durum, eski alışkanlıklara dayanan Türkiye algısıyla örtüşmüyor.
Ortadoğu Barış Teşkilatı
Tam da bu noktada, 2018 seçimlerinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu Ortadoğu Barış Teşkilatı önerisi yeniden gündeme alınmalıdır. Seçimlerin farklı sonuçlanmasıyla, bölgenin kaderini değiştirebilecek ölçüde vizyoner bu öneri, Türkiye’nin yoğun iç gündemi arasında sessizce bir kenara bırakıldı.
Oysa bugün Ortadoğu’daki gelişmeler; devlet otoritelerinin erimesi, büyük güç rekabetinin sertleşmesi, enerji ve göç krizlerinin derinleşmesi, bu fikri artık bir tercih olmaktan çıkarmış, stratejik bir zorunluluk hâline getirmiştir.
Ortadoğu’da:
• Devlet otoritesinin zayıflaması,
• Paramiliter yapıların artması,
• Büyük güç rekabetinin keskinleşmesi,
• Enerji ve su kaynaklarına yönelik gerilimlerin büyümesi,
• Göç dalgalarının kontrol dışına çıkması
sınırların çok ötesine taşan sorunlar yaratıyor.
Hiçbir ülkenin tek başına çözebileceği bir denklem değil bu.
Ortadoğu Barış Teşkilatı, tam da bu nedenle; krizleri yönetmekten öte istikrarı kurumsallaştırmayı hedefleyen, Türkiye’nin merkezde yer aldığı bir barış mimarisi öngörüyordu.
Ekonomik iş birliği, güvenlik koordinasyonu, insani yardım, terörle mücadele ve diplomatik süreçlerin tek bir bölgesel masa etrafında yürütülmesi; hem Türkiye’nin yükünü hafifletecek hem de bölge ülkeleri için yeni bir istikrar alanı oluşturacaktır.
Bu proje, Türkiye’ye yönelik dışlayıcı söylemlere karşı proaktif bir stratejik vizyon niteliği de taşır.
Devlet Aklı Bu Fırsatı Yeniden Değerlendirmeli
Türkiye, Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken yeniden bir “anahtar devlet” konumuna yükselmektedir.
Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e uzanan geniş bir jeopolitik kuşakta etkisi artmaktadır.
Bu rolün sürdürülebilir olması ise:
• İçeride toplumsal birlik,
• Ekonomik istikrar,
• Demokratik kurumsallaşma,
• Bölgesel vizyonun uzun vadeli planlamayla uyumlu olması
sayesinde mümkündür.
Ortadoğu Barış Teşkilatı bu bağlamda bir siyasi parti önerisi değil, Türkiye’nin bölgesel liderlik kapasitesini kalıcılaştıracak bir devlet projesi olarak yeniden düşünülmelidir.
Türkiye Kendi Rotasını Çizecek Güce Sahiptir
Batı’nın çifte standardı, jeopolitik baskılar, zaman zaman görünür hâle gelen gerilim noktaları…
Hiçbiri Türkiye’nin iç bütünlüğü ve vizyonuyla karşılaştırıldığında belirleyici değildir.
Türkiye, stratejik aklını güçlendirdiği, kurumlarını sağlamlaştırdığı ve bölgesel perspektifini netleştirdiği anda hiçbir dış müdahale bu ülkenin yönünü tayin edemez.
Ortadoğu Barış Teşkilatı, tam da bu nedenle, Türkiye’nin gelecekte kurmayı hedeflediği bölgesel barış düzeninin temel taşlarından biri olma potansiyeline sahiptir.
Ve bugün, belki de hiç olmadığı kadar zamanıdır.
İlginizi Çekebilir