MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat
estheteclinic haber üstü reklam

Ulus olma ve ulusal egemenlik

Ana SayfaYorumUlus olma ve ulusal egemenlik
Ulus olma ve ulusal egemenlik

Ulus olma ve ulusal egemenlik

22 Nisan, 2024, Pazartesi 21:59
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Ulusal Egemenliğin temellerinin atılışının 98. yılını idrak ediyoruz. 23 Nisan 1920 bir ulusun tarihsel olarak yeni bir siyasal formatta inşa edilişidir. Nitekim, söz konusu yeni format 1923’te Cumhuriyetin ilanı ile somut bir gerçeklik haline gelmiş; bir kısmı tarihsel devamlılık, büyük kısmı radikal reformlar şeklinde ulus olmanın kurumsal zemini döşenmişir. Bu açıdan, ulusal egemenliğin mahiyetini anlamak, her şeyden önce, bir ulus olmanın ne demek olduğunu bilmekle mümkündür.Ulus, bir sosyolojik gerçekliğe mi tekabül etmektedir; yoksa, ayrı bir ulus inşa etme peşinde olanların düşündüğü gibi bir kurgu mudur? Her iki açıdan üzerinde durulması gereken temel meselenin bu çağda “ulus olma”nın içerdiği anlamdır. Bunun için, kalkış noktamız, sosyolog Max Weber’in bir ayrımıdır: Ulusun kültürel, Devletin ise politik dünyayı simgelemesi. Hipotezimiz ise globalleşmenin bu iki dünya arasındaki bağı kopardığı ve şu iki sonucu doğurduğudur: Birincisi; ulus olmanın açıklayıcı ilkesinin, kendi içinde her zaman var olmuş olan kültürel ve sosyal farklılığa (heterojenliğe) belli bir sabitlik getirmesinin, globalleşme karşısında artık son derece zorlaşmış olmasıdır.Böylece, Ulusun kendi içindeki ırkî, etnik, alt-kültürel, vs. farklılıkların her birinin kendi başına “milleti ve milliyeti” tanımlama mücadelesinin ortaya çıkmasıdır. İkincisi; Devletin, giderek minimize ve deregüle edilmesi gereken bir kurum olarak algılanmaya başlamasıdır.İki sonuç bağlamında ortaya çıkması muhtemel politik gerilim ise şudur: Farklılıklar politik bir meşrulaştırmaya ihtiyaç duyarken, Devlet kendini bu meşruiyet arayışı karşısında yeniden meşrulaştıracak bir topluluğa dayanma arayışına girer. Bu ise, her bir farklılığın daha önce Ulusa atfedilen özelliğin, şimdi kendi içinde “bölünmez bütün” oluşunu ilân ettiği ölçüde; Devleti politik olarak bocalatmaya başlar. Çünkü, “bölünmez bütün” oluşturmayı doğasının olmazsa olmaz koşulu gören Devlet, meydana çıkmış farklılıkların konjonktürel olarak değişen özelliklere göre, her birine dayanma eğilimi içine girerek pastiche (yamalı bohça misali) sembollerin biraraya getirilmesiyle kurulan yakınlıklar temelinde yükselen büyük bir topluluk haline gelir. Bu, Ulusun modernlik sonrası aldığı hâldir.
Devletin genel olarak popüler kültüre dayanan meşruiyet tesisi, onu tam anlamıyla popülist hale getirir. Eğer popülizm, bir topluluğun veya kültürün değerine beslenen inanç ise popülist bir devletin yapacağı da kendi kendini yüceltmesidir ki bu da devletin son tahlilde cemaatleşmesine yol açar.
Weber’in dediği gibi Ulus, kültürel dünyaya tekabül ediyorsa; modernlik sonrası hâl içindeki Ulus da popüler kültüre dayanır. Sınıf, toplumsal cinsiyet, etnisite ve diğer sosyal farklılıkların sanal, dolayısıyla yüzeysel bir eşitlik tasavvuru temelinde Ulusa vücut verdiği algısı yaygınlık kazanır; milliyetin sabitliğinin karşısına heterojenlik ve çeşitlilik bu sayede dikilir. Böylece Devlet, meşruiyeti için dayanacağı sabit bir kültürel taban bulamaz; dahası konjonktürel olarak dayanmayı makûl bulduğu heterojen unsurun rengine bürünme olasılığına maruz kalır. Devletin genel olarak popüler kültüre dayanan meşruiyet tesisi, onu tam anlamıyla popülist hale getirir. Eğer popülizm, bir topluluğun veya kültürün değerine beslenen inanç ise popülist bir devletin yapacağı da kendi kendini yüceltmesidir ki bu da devletin son tahlilde cemaatleşmesine yol açar. Politik gerilim yaratacak paradoks da tam bu noktada belirir. Çünkü, tarihsel sosyolojinin ortaya koyduğu, Ulusun bir cemaat (gemeinschaft), Devletin ise bir cemiyet (gesellschaft) yapılanması gösterdiğidir. Eğer devletin cemaatleşmesi söz konusu ise ortaya çıkan durum cemaatler arasındaki bir çatışmaya inhisar eder. Kısacası, Devlet ile Ulus çatışır hale gelir, çünkü, kültürel dünya ile politik dünya arasındaki bağı globalleşme koparmıştır ve her iki dünya birbirinden kopuk varlıklar (entity) halinde konumlanmıştır.Fakat, meselenin püf noktası, her bir varlığın (Ulus ve Devletin) kendi başına bir güç kazanma girişimi içinde olmasıdır. Gerek Ulus, gerek Devlet aynı aidiyet hissine sahip olmayanları dışlar. Buna karşılık, sosyolog Richard Sennett’in belirttiği gibi, cemaat, içeri alınıp massedilemez, dışarıya doğru da genişleyemez, çünkü o zaman saflığını kaybeder. Buna rağmen, iki entite arasındaki kopuk bağı yeniden kurmak üzere bir tarafça yapılan girişim, gene de diğerince muhatabını ya massetme, ya da dışarı doğru genişleme “tehdidi”şeklinde algılanabilir. Bu durumda, artık demokratik duyarlılık körelmiş, dost-düşman ayrımına tekabül eden bir mücadele sahne almış demektir.
Siyasal birlikten kastımız, bir etnisiteyi, bir ırkı, bir kültürü, ideoloji veya doktrin formunda tek bir hakikati toplumun ortak özü olarak tayin etmek değildir.Bu, beraber yaşama formu olarak Devleti ima eder.
Bu bağlamda Devletin cemaat olarak rolünü pekiştirmesi, segmente bir toplumsal yapının parçalarını bir arada tutma veya bu parçaları yapıştırma hususunda önemli bir problemi beraberinde getirir. Bu, Ulus-Devlet mensuplarının kendi kavramsal dünyalarının sınırlarının büyük ölçüde millî (ulusal) kültür tarafından belirlenmesinin, Ulusun değişen mahiyetiyle ne hâl alacağının içerdiği önemli bir gerilimi ima eder: Siyaset ve kültür arasındaki koparılan bağ, yeniden ne şekilde tesis edilebilir? Bu sorunun cevabının, Ulusu siyasal bir birlik olarak görmekle ilgili olduğu söylenebilir. Siyasal birlikten kastımız, bir etnisiteyi, bir ırkı, bir kültürü, ideoloji veya doktrin formunda tek bir hakikati toplumun ortak özü olarak tayin etmek değildir.Bu, beraber yaşama formu olarak Devleti ima eder. Oysa, siyasal birlik devleti önceler.Karıştırılmaması gereken husus budur: Devletin, bir beraber yaşama formu olarak siyasal birliği içermediği; tersine siyasal birliğin tarihsel bir uğrak noktası olduğu.Siyasal birliğin, Carl Schmitt’in tanımladığı anlamda, kendi içindeki karşıtlıkları aşabilecek karar gücüne sahip birlik olarak algılanması; onun Devlet ile özdeşleştirilmesi gibi bir hataya yol açmamalıdır. Böyle bir özdeşleştirme, esasen Ulus ve Devlet arasındaki bağın yeniden sağlanmasına engeldir. Terör (her türü ve özellikle 15 Temmuz kalkışması), böyle bir engelden kökenlenmiş, ters yola sapmış bir kör dövüşüdür. Bu kör dövüşüne engel olmaya çalışmak, şüphesiz bir zorunluluktur ama içinde yaşadığımız dünyayı algılamada siyasi kavramlarımızı, ima ettikleri gerçeklikleri ve aralarındaki ilişkileri yeniden düşünmek, yeni tanımlara yönelmek de elzemdir. Aksi takdirde, söz konusu olacak olan herkes için toplam sıfırlı bir oyuna devam etmektir. Bu sonuca engel olmanın yolu da, siyasal birlik bağlamında Ulus olmaya ruh veren unsurların Devlete yansıtılması, sirayet ettirilmesidir. Temel problemin, büyük ölçüde, Devlet olmaya ruh veren unsurların Ulusa yansıtılmasından ve sirayet ettirilmesinden kaynaklandığını söylemek abartı olmayacaktır. Bu da, bu toplumda yaşayan herkesi ilgilendiren bir meseledir. Bunu görmek için, yapılması gereken; bizi ayrıştıran değil, benzeştiren unsurlar aracılığıyla birbirimize yaklaşmak ve dayanışma içinde olmaktır. 23 Nisan 1920, bunun somut gerçeklik şeklinde ifade bulmuş bir tarihidir.
Bu yazı ilk olarak 23 Nisan 2018'de Toplumsal Fikriyat web sitesinde yayımlanmıştır.
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Yeni Arayış
    Yeni Arayış

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Şirin: Bu kitabı alamayacak babalara ücretsiz ulaştırmak istiyorum
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel İsrail-İran ve Ortadoğu
    Burak Can Çelik
    Burak Can Çelik İsrail-İran geriliminde yeni perde: Son gelişmeler ve bölgesel yansımalar
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal İsrail-İran Savaşı’nın dinamikleri ve Türkiye
    Mehmet Hasgüler
    Mehmet Hasgüler Bir AİHM kararı: Kara haber mi müjde mi?
    Gülseren Aydın
    Gülseren Aydın Meltem Arıkan oyunlarına feminist bakış
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç BOP tıkır tıkır işliyor: Sessiz kartlar, derin hesaplar
    Hakan Şahin
    Hakan Şahin İsrail’in İran Saldırısı Türkiye’ye Neler Söylüyor?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Yetimhane dünyanın en ilginç mimari koruma projelerinden biri olabilir
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Nükleer gölge ve ekonomik fırtına: Yeni bir krize hazır mıyız?
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Bir dostu ölü götürmek
    Bahar Akpınar
    Bahar Akpınar Penelope’nin örgüsünden bugünün kadınlarına: Oyalanmanın, hatırlamanın ve direnmenin ritmi
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy 1988-89 En Güzel Futbol Sezonu(muz) (2): Başka türlü bir şey
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Ferdi Zeyrek’in cenaze töreninin çoklu anlamı 
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Kopya çekmedim, sadece kendi algoritmamı kullandım!
    Buse Ayazma
    Buse Ayazma Duygusal zekalarımız savaşsın isterdim ama…
    Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran Ötekiyle aynı arasında nefes aralığı: Cehennemden aşka bir yolculuk
    Mesut Balcan
    Mesut Balcan Acının estetiği ve gerçekliği: Werther'den Müslüm Baba'ya uzanan çığlıklar ve acının ortak dili 
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    tanpınar haber altı
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı