MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat
estheteclinic haber üstü reklam

Selim İleri’ye ilk mektup

Ana SayfaEdebi̇yatSelim İleri’ye ilk mektup
Selim İleri’ye ilk mektup
21 Ocak, 2025, Salı 06:12
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Çiğdem Koç
Çiğdem Koç

Birlikte bir hayalin peşine düşmüşlüğümüzün ayrıcalığından şımarmıştım çok. Sizinle bir roman yazmanın, ikimizin adını yan yana bir kitap kapağından görecek olmanın büyüsüne kapılmıştım. Çalışma masam, konsolun ve koltukların üstü, her yerde sizin kitaplarınız, aldığım notlar, bir sonraki buluşmamızda ne giyeceğimin telaşı, hepsi dağıtmıştı evi. Hiç toplanmayacak bir dağınıklığın ortasında kalakaldım ardınızdan.

“Benim de bir difenbahyam var, daha küçük. Büyüyünce o da orman olur mu?” diye sordum size, gülümsediniz, anladınız.

Anladığınız için gülümsediniz. Boşuna değildi hiçbir cümle, çok iyi bilirdiniz; bir ömür kadar uzun bilirdiniz.

Daha biz tanışmadan anlamıştınız zaten; bu zamana ait olmadığımı, yanlışlıkla içine düştüğüm ana uzaklığımı, olmamam gereken bir yerde bulunuyor olmanın huzursuzluğunu, bir türlü alışamadıklarımı, uyumsuzluğumun bir sebebi olduğunu yazmıştınız siz, henüz buluşmamıştık.

Sonra “Sen 30’ların kadınısın, biz o zamandan tanışıyoruz.” diyecektiniz. Şaşırmayacaktım. Dantellerin, ipeklerin ve aşkın, dokunmanın, sevmenin ve ayrılmanın ve kıskançlıkların, insana dair hasletlerin ve hasetlerin arasından yürümeye başladık, saçıma bir vualet takmıştınız.

İlk karşılaşmamızın loş ışıklarını hatırlıyorum; akşam safalarının açtığı vakitti. Daha yeni konuşmuştuk sizinle ilgili. Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli için iki ayrı zamanda yazdığınız yazıları okumuştuk Selçuk’la. Bir fikrin nasıl zarafetle geri alınabileceğini ve nasıl içtenlikle özür dilenebileceğini ve insanın zamanla kendinden soyunmayı becerebilmesinin enfes bir örneği olduğunuzu konuşmuştuk. Size tanışır tanışmaz söyleyecektim, bir kez daha hüzünlenerek anlatacaktınız ama o sonra galiba. Bir utancı bu kadar açıklıkla anlatabilmenin ve hesaplaşabilmenin güzelliğini görmüştüm sizde, hakkında kötü söz söylediklerimden utanmıştım, o da mı sonra? Barthes konuşmuştuk, Eagleton; işte bu o an…Karşılaşmış olmanın sevinçli heyecanında neden bunları konuştuk, bilmiyorum. Belki size kendimi göstermek istemiştim, ilginizi çekmek. Önemliydi ilginizi çekmek, siz olduğunuz için…

“Bana Çiğdem deseniz.”

“Sen de bana Selim dersen.”

“Nasıl olur?”

Ah Selim Bey!

Ah Selim!

Karşılaşmak buluşmak değildi elbette; buluşmak özene dairdir, ilk buluşmamızda Knidos labirentli inci kolyemi ilk kez takmam bundandı; siz detayları severdiniz, bilirdim. Sevmiştiniz. Hatırlamıştınız sonra. İncilerin yakıştığını söylemiştiniz; sözcüklerin yakıştığını söylediğiniz gibi. İnci küpelerimin yeşil minelerini de fark etmiştiniz, kimse etmemişti daha evvel.

Size kitaplarımı imzalamıştım; hayal dahi edemezdim herhalde bir gün size kitaplarımı imzalayacağımı. Sevinciniz ve heyecanınız nasıl da unutulmazdı, nasıl da…Okudunuz sonra.

Bir buluşmanın ardından, henüz tadı damağındayken insanın gelen bir mesajın inceliğinde bir daha tanıştık sizinle; “ne güzel bir geceydi” ile gelen sevinci kaç kişi biliyordu ki artık? Uzun uzun bakmıştım o mesaja, yenileri geldiğinde, telefonda adınızı gördüğümde hep aynı incelikli cümlelerin getirdiği sevinçle…

Kalabalıktık aslında oturduğumuz masalarda, ikimizden başka kimse görmüyordu.

Yazarak yarattığınız herkes yanıbaşımızda oturuyordu, size biraz sitemle mi bakıyorlardı acaba? Siz benim Leyla’mdan bahsediyordunuz, Sayru başını omuzuma yaslamıştı. Kocaman siyah gözlü dünya güzeli bir kadının kokusu duyuluyordu, Süha Rikkat surat asıyordu.

Birlikte bir hayalin peşine düşmüşlüğümüzün ayrıcalığından şımarmıştım çok. Sizinle bir roman yazmanın, ikimizin adını yan yana bir kitap kapağından görecek olmanın büyüsüne kapılmıştım. Çalışma masam, konsolun ve koltukların üstü, her yerde sizin kitaplarınız, aldığım notlar, bir sonraki buluşmamızda ne giyeceğimin telaşı, hepsi dağıtmıştı evi. Hiç toplanmayacak bir dağınıklığın ortasında kalakaldım ardınızdan.

Son buluşmamızda ayrılırken gözyaşınızdan öpmüştüm sizi. “Artık aramızda kopmaz bir bağ var, gözyaşınız bana karıştı.” dedim, elimi tuttunuz.

Siz öylece bırakıp gidince, daha dün konuşmamış mıydık, terk edildim sandım, beni terk ettiğinizi sandım. Sonra ellerimi bırakırken söylediklerinizi anımsadım:” O romanı mutlaka yazacaksın değil mi? Her ne olursa olsun.” Gözyaşınızdan öpmüştüm, başka çarem var mıydı?

O hafta hangi gün buluşacağımı konuşacaktık, mesajıma yanıt gelmedi, yapmazdınız, mutlaka arardınız. Fırat aradı beklerken:

-Ne yapıyorsun?

-Yemek hazırlıyorum, sen?

-O zaman yemeğini ye, arayacağım birazdan.

Meğer haberi vermek için yemeğimi yememi istemiş, sonradan dünyadaki tüm incelikleri alıp gitmediğinizi düşünecektim, böyle insanların hayatımdaki varlığına şükredecektim.

Çalışma odası hep siz, kitaplarınız, ömrünüz…O dağınıklık çağırıyor sürekli.

Giremedim birkaç gün odaya, masaya oturamadım.

Belki o da sonra…

Anlamadım söylediklerini; daha iki gün evvel iki dostla birlikte oturmuştuk saatlerce, ne güzel gülmüş, ne güzel ağlamış, hep birlikte hayaller koymuştuk masaya; en sevdiğiniz mezelerin ortasına, bol sulu rakınızın yanı başına. Ve daha dün, konuşmuştuk nasıl olurdu, nasıl giderdiniz? Birlikte yazacağımız bir roman vardı daha, bana hediye edeceğiniz bir resim daha ve ben size bir dolmakalem…Sonra Selçuk çıkınca, Yaşar İstanbul’a gelince…

Sonra, sonra…

Sonranın olmadığını bilemedik, aklımıza getirmedik. Halbuki yok sonra.

“Müthiş bir hediye onunla yaşadıkların, böyle düşünmelisin.” diyor Osman Bey.

Ben hala “sonra” …

Osman Bey haklı, ben de…

Çalışma odası hep siz, kitaplarınız, ömrünüz…O dağınıklık çağırıyor sürekli.

Giremedim birkaç gün odaya, masaya oturamadım.

Belki o da sonra…

Ama o gece, gittiğiniz gece, öptüğüm gözyaşınız gözlerimden akarken balkon masasında bilgisayarın başına oturdum.

Size sözüm vardı, kendi hayalime sözüm vardı…

Kapalı balkon, merak etmeyin; üşümüyorum.

Başladım Selim Bey; sizsiz ama sizinle yazıyorum o romanı…

Mutlaka ve her ne olursa olsun…

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Selim İleri

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Çiğdem Koç
    Çiğdem Koç

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Şirin: Bu kitabı alamayacak babalara ücretsiz ulaştırmak istiyorum
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel İsrail-İran ve Ortadoğu
    Burak Can Çelik
    Burak Can Çelik İsrail-İran geriliminde yeni perde: Son gelişmeler ve bölgesel yansımalar
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal İsrail-İran Savaşı’nın dinamikleri ve Türkiye
    Mehmet Hasgüler
    Mehmet Hasgüler Bir AİHM kararı: Kara haber mi müjde mi?
    Gülseren Aydın
    Gülseren Aydın Meltem Arıkan oyunlarına feminist bakış
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç BOP tıkır tıkır işliyor: Sessiz kartlar, derin hesaplar
    Hakan Şahin
    Hakan Şahin İsrail’in İran Saldırısı Türkiye’ye Neler Söylüyor?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Yetimhane dünyanın en ilginç mimari koruma projelerinden biri olabilir
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Nükleer gölge ve ekonomik fırtına: Yeni bir krize hazır mıyız?
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Bir dostu ölü götürmek
    Bahar Akpınar
    Bahar Akpınar Penelope’nin örgüsünden bugünün kadınlarına: Oyalanmanın, hatırlamanın ve direnmenin ritmi
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy 1988-89 En Güzel Futbol Sezonu(muz) (2): Başka türlü bir şey
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Ferdi Zeyrek’in cenaze töreninin çoklu anlamı 
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Kopya çekmedim, sadece kendi algoritmamı kullandım!
    Buse Ayazma
    Buse Ayazma Duygusal zekalarımız savaşsın isterdim ama…
    Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran Ötekiyle aynı arasında nefes aralığı: Cehennemden aşka bir yolculuk
    Mesut Balcan
    Mesut Balcan Acının estetiği ve gerçekliği: Werther'den Müslüm Baba'ya uzanan çığlıklar ve acının ortak dili 
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    tanpınar haber altı
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı