237 gün sonra çıkan İBB iddianamesini okumaya devam ediyorum. Bu iddianeme, bugüne kadar okuduğum “örgüt iddianameleri”nden pek çok açıdan hayli, farklı.
Dahası farklı olmanın ötesinde fark yaratarak meşruiyet üretme peşinde. Ancak mevcut hali ile ne toplumsal, ne de siyasal meşrutiyet ürecek bir güce sahip değil.
Her şeyden önce örgütlü bir suçlama, örgüt varlığı için gerekli olan;
- Hiyerarşik yapı,
- Eylemsel süreklilik ve
- Suç işleme amacıyla örgütsel bir bağlılıktan söz etmek mümkün değil bu iddianamede.
Elimizde uzun, evet tam 3 bin 741 sayfalık bir metin var ama bu metni okumaya başladınız andan itibaren ilk 100 sayfa ve sonrasında hukuki değil siyasi metin okuduğunuz fark ediyorsunuz. Sonuçta savcılık, gerçekten “delil”lerden hareketle “suç/lu”ları bulmaktan ziyade; suçlamak istediklerine, siyasi yasak koymak istediklerine adete önce “suç”, sonra “delil” bulmaya çalışmıştır.
Sonuçta karşımızda olan iddianame, suçu, suçluları bulmak için değil; siyaseten rakip ilan edileni cezaevinde tutmak üzere onun çevresindeki çeşitli eylemlerin suç kapsamın alınarak kriminalize edilmesine ilişkin uzun bir metindir.
O yüzden olsa gerek; aylardır yapılan suçlamalarla ilgili hala somut bir belge görebilmiş değiliz iddianamede.
Kimliği belirsiz “gizli tanıkların”, “duydum”, “tahmin ediyorum”, “zannediyorum” gibi varsayımsal ifadelerinin dışında somut delil “şimdilik” yok.
Defalarca kopyalanan ve farklı sayfalarda tekrarlanan ifadeler. Bu ifadelerle suçlanan onlarca şüpheli, çok sayıda şüpheli eylem ama neredeyse “sıfır” delil.
Oysa savcılık aylardır neredeyse tek kale maç yapıyor. Onlarca tutuklu içerde. Savcılık, suçlamalara konu olan neredeyse tüm bilgi ve belgelere hakim.
Peki sonuç?
Neredeyse sıfır.
***
Bu açıdan savcılık/iktidar maça 1-0, 2-0 önde başlama imkanını kaybetti.
Şu anda ne yaparlarsa yapsınlar eşit değil mağlup başlıyor savcılık ve iktidar.
Herkes bu sürecin artık hukuki değil siyasi olduğunu ve hedefin de İmamoğlu ve yakın arkadaşlarını seçime sokmamak, siyasi yasak vermek olduğunu biliyor.
Hedefin bu kadar açık olduğu bir gerçeklik karşısında iktidar toplumu ancak “somut” delillerle ikna edebilirdi ama karşımızdaki iddianame o hedeften çok uzak.
Siyasi hedefin bu kadar açık, ama iddiaların bu kadar zayıf olduğu çok az iddianame gördük.
***
Bu iddianame açık biçimde, yerelden merkeze iktidar hedefi ortaya koymayı bir suç sayıyor.
Yerelde güç sahibi olmayı, yerele hizmet için olabileceğini ihtimal dışında bırakarak genel merkezde ve büyük siyasette hedef ortaya koymayı bir suç sayıyor. Ve İmamoğlu’nu bu açıdan olağan şüpheli görüyor.
Bu siyasetin, yargı aracı kullanarak siyaset tarafından yok sayılmasından başka bir şey değildir.
Bu yaklaşımın ne kadar demokrat olduğu tartışılır ama kabul edelim ki, iktidar/yargı bürokrasisinin demokratlık gibi bir iddiasının olmadığı da ortada.
Ama sonuçta sadece cumhurbaşkanı olmak istedi diye İmamoğlu’na 24 asır ceza istemenin de toplumsal hiçbir meşruiyeti yoktur.
Burada mesele bir kez daha bizlerin yani seçmenlerin, bütün bu yaşananlara ne kadar izin vereceğine bağlıdır. İktidar bizleri yok sayıyor ama unuttuğu bi şey var; güç bizde.
Unutmamak gerekiyor ki iktidar İmamoğlu üzerinden hepimizin sesini kısmak istiyor. Ve burada derdimiz tek başına İmamoğlu değil; onun üzerinden geleceğimiz...
Düşünün ki, sadece sosyal medya mesajlarını paylaşmasına izin verilmiyor, hesabı kapatılıyor.
Düşünün hedef İmamoğlu mu yoksa siz misiniz?
Sonuçta İmamoğlu'na sahip çıkmak geleceğinize de sahip çıkmaktır..

























Yorum Yazın