MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat
estheteclinic haber üstü reklam

İkincilerin Cumhuriyetini geride bırakırken

Ana SayfaSi̇yasetİkincilerin Cumhuriyetini geride bırakırken
İkincilerin Cumhuriyetini geride bırakırken

Türk halkı, 1990’lar boyunca tanıklık ettiği açmazlara karşın mevcut statükonun dışında duran bir politik aktör arayışına başlamıştı. Sistemik politikacıları kafasında eleyen Türk halkı, en yakında İstanbul’da belediye başkanlığı yapan bir siyasî figüre odaklandı.

11 Mart, 2025, Salı 06:10
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Çağhan Uyar
Çağhan Uyar

Yunanlı bir yazarın deyimiyle, modernleşmenin katmerlendirdiği huzursuzluklar toplumun bir kesiminin kendisini “İkincilerin Cumhuriyeti’nde” yaşadığını zannetmesine yol açmıştı. Kuvvetli dalganın arkasındaki “sihir” de oydu. Dışlanmışlık, hor görülmüşlük, aşağıda kalmışlık vs…

Takvimler, 2002 yılının 3 Kasım’ını gösterirken Türkiye’de bir şeylerin artık eskisi gibi gitmeyeceği değerlendiriliyordu. 1990’lı yıllar boyunca devam eden ekonomik ve siyasal istikrarsızlık, askerlerin postal seslerinin sürekli kışla dışına taşması, mafya olarak tabir edilen kimselerin politikacılarla ve üst düzey bürokratlarla girdiği ilişkiler, birtakım mütegallibenin “devlet” adına hukuksuzluk yapmasının önünün alınamaması, Kemalist düşüncenin berdevam bam teline basılması gibi hususlardan yaka silken kamuoyu, bir değişim ya da dönüşümün peşine düşmüştü.

Türk halkı, 1990’lar boyunca tanıklık ettiği açmazlara karşın mevcut statükonun dışında duran bir politik aktör arayışına başlamıştı. Sistemik politikacıları kafasında eleyen Türk halkı, en yakında İstanbul’da belediye başkanlığı yapan bir siyasî figüre odaklandı.

1990’lı yıllar boyunca gündemin üst sıralarından düşmeyen söz konusu belediye başkanı, görünürde mevcut statükonun doğurduğu krizlerden en fazla zarar gören kişiydi. Askerî vesayet, istikrarsızlık, hukuksuzluk ve demokrasi dışıcılık gibi konulardan sürekli muzdaripti. Üstelik Siyasal İslamcıların anakronik tarih okumalarıyla meydana getirdiği kültürel bir bagajı da vardı.

3 Kasım 2002 ile girilen sürecin temel dinamiği, -büyük oranda- Siyasal İslamcıların çantasında gezdirdiği kültürel meseleler etrafında şekilleniyordu aslında. Bunlar ağırlıkla Türkiye’nin Tanzimat’la devletin güdümünde girdiği modernleşmenin hızına ayak uyduramayan çevrelerin edebiyat mahfillerinde ürettiği tevatürlerden başka bir şey değildi.

Tek partili dönemde dindarlara uygulanan zulümlerden tutun da başörtüsü sorununa kadar aklınıza gelebilecek pek çok klişe, İslamcı çevrelerce muteber kabul edilen edebiyat kalemlerinin yaygın inanış haline gelen söylentilerinden ibaretti. Ne bir tarihsel gerçekliğe dayanıyordu, ne de felsefeye...

Kemalist vesayetle hesaplaşarak, Türkiye’yi hukuk ve demokrasi ülkesine dönüştürme projesi de bunun bir parçasıydı aslına bakarsanız. Bu teze göre Türkiye, Siyasal İslamcıların edebî muhitler aracılığıyla yaydığı kültürel çatışma kodlarıyla Kemalist mirası tahtından etmediği sürece asla demokratikleşemezdi. Türkiye, katiyen hukuk devleti olamazdı.

Kanımca temelde hiçbir zaman hukuk ve demokrasi açısından karnesi “pekiyi” ile dolu olan bir Türkiye düşlemediler. Bu 3 Kasım 2002’nin muktedirleri için sadece bir yakıttı. Ama güçlü bir yakıttı. 3 Kasım 2002’nin muktedirleri, bu yakıtı yirmi seneden fazladır kullanıyorlar.

Türkiye’nin askerî vesayetten, Kemalizmden, çeşitli istikrarsızlıklardan arınarak ulaşacağı söylenen hukuk ve demokrasi neydi peki? Akıllara bu soru gelebilir. Burada iki mühimdinamik devreye giriyor. 3 Kasım 2002’nin muktedirleri, tarihsel süreç içerisinde her daim milletin homojen bir biçimde kendilerini tercih ettiğini değerlendirdiler. Ancak yaygın inanışa göre Kemalist vesayet, Siyasal İslamcıların halkla buluşmasını önlemek amacıyla milletle arasına kalın duvarlar örüyordu. Bu durumda kendileri hukuk ve demokrasi havarisiyken; Kemalist vesayet millet tarafından kabul görmemesine rağmen “zorla” iktidara sahip oluyordu. Oysa Türkiye tam anlamıyla bir hukuk ve demokrasi ülkesi olsa milletin tercihi, gene bu milletin öz evladı olan Siyasal İslamcılardan başkası olamazdı.

3 Kasım 2002’yi doğuran koşullar bütünüyle ortadan kalkmıştır. Siyasal İslamcıların tek partiye politik angajmanı son derece yüksek anakronik göndermelerinin alıcısı yok artık. Uzun bir zaman dilimi öncesinde çözüme kavuşturulan meselelerin altı tekrar yakılınca eskisi kadar gündem yaratmıyor. Çünkü tükenmez sandıkları yakıtları çoktan tükendi.

Söz konusu zihniyet dünyası açısından devreye giren ikinci önemli dinamik belki de daha can alıcıdır. Zira 3 Kasım 2002’nin muktedirleri, ellerindeki iktidar gücüyle beraber hukuk ve demokrasinin önündeki engel olarak gördükleri unsurları saf dışı etmeye başladılar.

Muktedirler, bu noktada büyük bir Kemalizm heyulası görmeye başladırlar. Tarihsel bağlamından saptırılmış, dünya standartlarının çok gerisinde kalan birkaç edebiyat kaleminin derme çatma bir şekilde ürettiği bir Kemalizm idi bu.

Burada niye özellikle Kemalizme yoğunlaşıldığı kafa kurcalayabilir. O da şöyle ki; muktedirlerin kavgalı olduğu temel husus Türkiye’nin geç Osmanlı döneminde girdiği modernleşme patikasıdır. Modernleşmenin hızına yetişemeyen kesimler, giderek geleneksel değerlere daha fazla sarılmıştır. Kemalist dönemde, modernleşme merhalesi artık nirvanaya ulaştığı için Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve tek parti özelinde bir çatışma kampanyası yürütüldü o kadar.

Muktedirlerin zamanla mücadelesi o kadar keskinleşti ki kendi zihniyet dünyalarını mütehakkim kılmak amacıyla modernleştirici aktörlerin filizlendiği kurumların içi boşaltıldı. Esas gaye bir türlü ayak uydurmayı beceremedikleri hızlı modernleşmenin yeniden can suyu bulmasını engellemekti. Çünkü bu fırsat bir kere ele geçerdi. Tanzimat’tan itibaren aynı modernleştirici tabakanın hâkimiyeti söz konusuydu. 3 Kasım 2002’de bir nevi Tanzimat’ın rövanşı alınmıştı. Bütün bu süreçlerde de 1990’ların istikrarsızlık, kaos, çalkantı, hukuksuzluk, askerî vesayet ve Kemalizmle hesaplaşma ikliminden beslenen bir yakıtı kullandılar.

Ellerindeki yakıt o kadar kuvvetliydi ki hiçbir zaman bitmeyeceğini sandılar, tükenmez sandılar. Gelgelelim yakıt bitti. 

3 Kasım 2002’yi doğuran koşullar bütünüyle ortadan kalkmıştır. Siyasal İslamcıların tek partiye politik angajmanı son derece yüksek anakronik göndermelerinin alıcısı yok artık. Uzun bir zaman dilimi öncesinde çözüme kavuşturulan meselelerin altı tekrar yakılınca eskisi kadar gündem yaratmıyor. Çünkü tükenmez sandıkları yakıtları çoktan tükendi.

Kuruluş felsefesini, kendisini iktidara taşıyan dinamikleri ve dolayısıyla paradigmasını tüketmiş bir siyasal tabakadan söz ediyoruz. Normal şartlar altında miadını doldurduğu ileri sürebilir. Ancak bugünün muktedirleri, Türkiye’nin en az yüz elli yıllık modernleşme periyoduna tepkinin bir ürünüdür. Kabaca yüz elli sene boyunca modernleşmenin hızına yetişemeyenlerin huzursuzlukları, mevcut muktedirleri güçlü bir dalganın üstüne bindirmişti. 

Yunanlı bir yazarın deyimiyle, modernleşmenin katmerlendirdiği huzursuzluklar toplumun bir kesiminin kendisini “İkincilerin Cumhuriyeti’nde” yaşadığını zannetmesine yol açmıştı. Kuvvetli dalganın arkasındaki “sihir” de oydu. Dışlanmışlık, hor görülmüşlük, aşağıda kalmışlık vs…

Şimdi yakıtı çoktan tükenen ikincilerin cumhuriyeti geride bırakılacaksa, aynı ölçüde güçlü bir dalga kaldırmanın vakti gelmiştir.

  • İnşallah Türkiye değişmez İnşallah Türkiye değişmez
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
İkincilerin CumhuriyetiAskeri VesayetKemalizmSiyasal İslam

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Çağhan Uyar
    Çağhan Uyar

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Şirin: Bu kitabı alamayacak babalara ücretsiz ulaştırmak istiyorum
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel İsrail-İran ve Ortadoğu
    Burak Can Çelik
    Burak Can Çelik İsrail-İran geriliminde yeni perde: Son gelişmeler ve bölgesel yansımalar
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal İsrail-İran Savaşı’nın dinamikleri ve Türkiye
    Mehmet Hasgüler
    Mehmet Hasgüler Bir AİHM kararı: Kara haber mi müjde mi?
    Gülseren Aydın
    Gülseren Aydın Meltem Arıkan oyunlarına feminist bakış
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç BOP tıkır tıkır işliyor: Sessiz kartlar, derin hesaplar
    Hakan Şahin
    Hakan Şahin İsrail’in İran Saldırısı Türkiye’ye Neler Söylüyor?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Yetimhane dünyanın en ilginç mimari koruma projelerinden biri olabilir
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Nükleer gölge ve ekonomik fırtına: Yeni bir krize hazır mıyız?
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Bir dostu ölü götürmek
    Bahar Akpınar
    Bahar Akpınar Penelope’nin örgüsünden bugünün kadınlarına: Oyalanmanın, hatırlamanın ve direnmenin ritmi
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy 1988-89 En Güzel Futbol Sezonu(muz) (2): Başka türlü bir şey
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Ferdi Zeyrek’in cenaze töreninin çoklu anlamı 
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Kopya çekmedim, sadece kendi algoritmamı kullandım!
    Buse Ayazma
    Buse Ayazma Duygusal zekalarımız savaşsın isterdim ama…
    Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran Ötekiyle aynı arasında nefes aralığı: Cehennemden aşka bir yolculuk
    Mesut Balcan
    Mesut Balcan Acının estetiği ve gerçekliği: Werther'den Müslüm Baba'ya uzanan çığlıklar ve acının ortak dili 
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    tanpınar haber altı
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı