MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat
estheteclinic haber üstü reklam

Her ceza toplumsal sorunlar yaratıyor

Ana SayfaHukukHer ceza toplumsal sorunlar yaratıyor
Her ceza toplumsal sorunlar yaratıyor
07 Mayıs, 2024, Salı 21:35
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
İdil Elveriş
İdil Elveriş

Sorunlar sadece suç ve ceza yaratarak çözülmediği gibi, zaten yoksulluğun psikolojik sorunlarını yaşayan bir kitlenin bu sorunlarının daha da artmasına neden oluyor.

Bugün Türkiye’de suç meselesi, bir intikam aracı olarak düşünülmeye devam ediyor. Bir başka deyişle, beğenilmeyen her davranış için bir suç yaratarak, kişiye ceza getirmenin en son çözüm olması gerekirken ilk “çözüm” olarak düşünülmesi yaygın. Bu yaklaşımınsa toplumsal maliyeti üstüne düşünmemiz için kamu oyunca bilinmeyen bazı olgulara değinmek istiyorum. Türkiye’de ceza evlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü kişi sayısı 2000’de 50.628 iken 2009’da 115.920’ye ulaştı.[1] 2009’dan 2019’un sonuna dek olan on senede ise aynı sayı 291.546’ye ulaştı. 2021 yılında COVID sonrası yapılan düzenlemeler ile birçok kişi serbest bırakılsa da başlangıçta yer verdiğim yaklaşımda bir değişiklik olmadı. Konuya dair en son yazımızda “yirmi senedir süren bu büyüme eğilimi ile Türkiye 2019 yılında 100.000 nüfusa 329 mahpus oranına ulaşmıştır. Bu artışın aynen devam etmesi durumunda, 20 sene içinde Türkiye dünyadaki en yüksek kapatma oranına sahip ABD’yi bile geçecektir” demiştik[2]. Nitekim 2020 yılı sonunda 266bin olan sayı[3], 1 Nisan 2024 itibarıyla 322.780 olmuştur[4]. Kısaca, daha dört sene olmadan 56.780 kişilik artış ile yine bir buzdağına doğru son hız ilerlediğimiz ortadadır. Son yirmi yılda birçok bina ve yeni ceza infaz kurumu yapılsa da, tamamen kontrolden çıkmış sayıda insanın ceza infaz kurumunda olması, yatak ve yer sorunun çözülmemesi gibi sorunları beraberinde getirdiği gibi, cezaevi nüfusun 90%’ının zaten öncesinde birden fazla travma yaşamış kişilerden oluştuğunu da dikkate almıyor. Bir başka deyişle, bu hem cezaevinde bulunma öncesi hem de sırasında ve sonrasında yaşanan sorunlara dönük çözüm üretilmemesi anlamına da geliyor.

Kıtlık aklı ele geçirerek, nasıl düşündüğünüzü etkiliyor. Elinizde olmaksızın ileriye bakamıyorsunuz; bazı şeyleri göremiyorsunuz. Otomatikman yerine gelmeyen ihtiyaçlarınıza odaklanıyorsunuz. Dolayısıyla hayatın başka alanlarına odaklanmaya fırsat bulamıyorsunuz. Yahut bunlara odaklanma kapasiteniz olumsuz etkileniyor.

YOKSULLUK SADECE PARASIZLIK DEĞİL, PSİKOLOJİK SONUÇLARI DA VAR

Bu aralar okuduğum bir kitap, Türkiye’deki yoksulluk meselesini cezaevi nüfusuyla ile bağlantılı olarak düşünmemi sağladı. Ülkedeki ekonomik durum kötüleştiğinden beri yoksulluk tartışmaları, enflasyon arttıkça kişilerin hizmet ve diğer şeyler için verecek parası olmaması üzerinden şekilleniyor. Kısaca, yoksulluk maddi durumla ilgili sıkıntılar bakımından ele alınıyor. Oysa Türkiye’de yoksulluk hep vardı, bunun azaldığı dönemler oldu ama yoksulluğun hızla geçen bir sorun olmadığını artık anlamak gerekiyor. Nitekim TOKİ verilerine göre, 2019-2023 yılları arasında sürekli yoksulluk oranı %12,3[5]. Kısaca, on milyonun üstünde insandan bahsediyoruz. Burada değinmek istediğimse, Ekonomist Sendhil Mullainathan ve Psikolog Eldar Shafir tarafından ele alınan İngilizce adı Scarcity olan ve TÜBİTAK tarafından Türkçe’ye Kıtlık-Çok Aza Sahip Olmanın Başka Anlamları[6] olarak tercüme edilen kitapta ele alınan, kıtlığın bir başka deyişle çok aza sahip olmanın, kişiler üstünde yarattığı psikoloji. Bu anlamda, bir köşede kötü günler için sakladığınız ekstranız olmaması da demek olan mali kıtlık, başka açılardan da kıtlık anlamına geliyor. Örneğin, zamanınızın olmaması hatta zamanınızı yönetememek. Bu nedenle, yoksulluk yaşayan kişilerin yaşadığı bir sorun sıklıkla geç kalmak. Bir başkası, kıtlık aklı ele geçirerek, nasıl düşündüğünüzü etkiliyor. Elinizde olmaksızın ileriye bakamıyorsunuz; bazı şeyleri göremiyorsunuz. Otomatikman yerine gelmeyen ihtiyaçlarınıza odaklanıyorsunuz. Dolayısıyla hayatın başka alanlarına odaklanmaya fırsat bulamıyorsunuz. Yahut bunlara odaklanma kapasiteniz olumsuz etkileniyor. Dahası, kıtlık aynı zamanda sosyal açıdan bir anlamda yalnız olmak. Keza kıtlık, çocuklarına karşı daha sert ve kötü ebeveynler yaratıyor. Mesela bu ebeveynler çocuklarına kitap okumuyorlar (çünkü halleri ve zamanları yok); onlara daha az tutarlı davranıyorlar ve çocukların derslerine daha az yardım ediyorlar. Kızgınlıklarını çocuklarından çıkarmaya daha yatkınlar. Nitekim ebeveynlerinin bu uygulaması ile yetişenler de başka ebeveynlik tarzı öğrenmiyor. Özetle, kitap tanıtımında dile geldiği üzere, “modern yaşamın sorunları, onları kıtlık üzerinden düşünmeye başladığımızda daha anlaşılır bir çerçeveye oturuyor”.

Cezaevi nüfusu, büyük oranda kıtlık yaşayan bir gruptan. Hayatları boyunca, ihtiyaç duyduğundan daha aza sahip olmanın yarattığı psikolojiye maruz. Mali kıtlığa ek olarak, ileriye bakamıyorlar. Bu belki de suç işlemelerine katkı sağlayan bir durum.

CEZAEVİNDEKİLER ZATEN YOKSUL VE PSİKOLOJİK SORUNLARI VAR

Konuyu özellikle cezaevlerinde bulunan nüfusun halihazırdaki eğitim durumu bakımından ele almak istiyorum[7].

İlkokul mezunu 79.720
İlköğretim mezunu (ilk okul+orta okul) 60.504
Lise veya dengi meslek okul mezunu 63.039
Ortaokul veya dengi meslek okul mezunu 68.734
Yüksek okul veya fakülte mezunu 22.555
Okuma yazma bilmeyen 12.726
Okur yazar ama okumamış 9.121
Yüksek lisans 1.881
Doktora 293
Bilinmeyen 4.207

Beklendiği üzere, mevcut 322.780 kişinin sadece %7’si iki veya dört senelik üniversite mezunu. %72’lik bir kesimse ya okuma yazma bilmiyor; bilse de okula gitmemiş; yahut en fazla ortaokul mezunu. Sayı bakımından 232bin kişiye denk gelen bu kişilerin bir işleri varsa da gelirlerinin düşük olduğunu rahatlıkla düşünebiliriz. TOKİ verilerine göre, okur yazar olmayanların %27,8’i, yüksek öğrenim mezunlarının %3,2’si yoksul[8]. Bunu öğrenmenin bir başka yolu da Adalet Bakanlığı’nın cezaevinde bulunan vatandaşlara aileleri tarafından gönderilen mali meblağın ne kadar olduğunu bilmek olurdu. Yıllarca ailesinden hiç para alamayan birçok kişi olduğunu biliyorum. Dolayısıyla bir kısır döngüden bahsediyoruz. Cezaevi nüfusu yukarıdaki eğitim istatistiği verisinden görüleceği gibi, büyük oranda kıtlık yaşayan bir gruptan. Hayatları boyunca, ihtiyaç duyduğundan daha aza sahip olmanın yarattığı psikolojiye maruz. Mali kıtlığa ek olarak, ileriye bakamıyorlar. Bu belki de suç işlemelerine katkı sağlayan bir durum. Çoğunun yaşadıkları travmalar öncelikle çocukluk kökenli, tahminen kıtlık yaşayan ebeveynlerinden gelen ve onların da kendi çocuklarına aktardıkları bir hayat. Bazılarını aileleri ziyarete gelse de, aileleri ile ilişkileri bozulmuş, eşleri kendilerinden ayrılmış, çocuklarını göremeyen bir sürü insan var. Yahut çocuklarının kendisini cezaevinde görmesini istemeyen ve onlardan zamanla uzaklaşan. Dahası, kıtlık yalnızlığının üstüne, cezaevi izolasyonunun yarattığı sosyal yalnızlık da ekleniyor. Bu insanlar cezaevinde kıtlıkla ilgili sorunları çözemedikleri gibi, üstüne kapalı kalmayla ilgili psikolojik sorunlar ekliyorlar. Örneğin, suçlandığınız davanız dışında, tutukluysanız bir anda cezaevine alınmanın ve mevcut hayatınızdan yoksun kalmanın sonuçlarını düşünebilirsiniz. Kullandığınız cep telefonu yahut kredi kartı borçlarınızı; çalışıyorsanız ofise gidemediğiniz için işten çıkarılmanızı; zorlukla ödediğiniz bir kredi borcunun artık ödenememesini; boşanmanızı düşünebilirsiniz. Tüm bunların ışığında, kıtlığın yarattığı meselelere bir de cezaevinde yer alma kaynaklıların eklendiğini düşünürsek, zaten hızla geçmediği kitapta dile gelen yoksulluğun devam edeceği görülüyor. Dolayısıyla sorunlar sadece suç ve ceza yaratarak çözülmediği gibi, zaten yoksulluğun psikolojik sorunlarını yaşayan bir kitlenin bu sorunlarının daha da artmasına neden oluyor.

[1] Her yılın 31 Aralık tarihi itibarıyla cezaevlerinde bulunan kişi sayısını ifade etmektedir.
[2] Akdeniz A. Elveriş İ. Alpan A. (2021), Salgın Fırsatıyla Ceza Politikası: İnfaz Kanunu Değişikliği, Siyasi Arka Planı ve Olası Etkileri, Suç ve Ceza, 14(2), pp. 211-246.
[3] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Ceza-Infaz-Kurumu-Istatistikleri-2020-37202
[4] https://cte.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/15042024112431istatistik-4.pdf
[5] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yoksulluk-ve-Yasam-Kosullari-Istatistikleri-2023-53713
[6] https://yayinlar.tubitak.gov.tr/yetiskin-kitapligi/489-kitlik-cok-aza-sahip-olmanin-baska-anlamlari.html
[7] https://cte.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/15042024112431istatistik-4.pdf
[8] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yoksulluk-ve-Yasam-Kosullari-Istatistikleri-2023-53713

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
İdil Elveriş
    İdil Elveriş

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Şirin: Bu kitabı alamayacak babalara ücretsiz ulaştırmak istiyorum
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel İsrail-İran ve Ortadoğu
    Burak Can Çelik
    Burak Can Çelik İsrail-İran geriliminde yeni perde: Son gelişmeler ve bölgesel yansımalar
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal İsrail-İran Savaşı’nın dinamikleri ve Türkiye
    Mehmet Hasgüler
    Mehmet Hasgüler Bir AİHM kararı: Kara haber mi müjde mi?
    Gülseren Aydın
    Gülseren Aydın Meltem Arıkan oyunlarına feminist bakış
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç BOP tıkır tıkır işliyor: Sessiz kartlar, derin hesaplar
    Hakan Şahin
    Hakan Şahin İsrail’in İran Saldırısı Türkiye’ye Neler Söylüyor?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş Yetimhane dünyanın en ilginç mimari koruma projelerinden biri olabilir
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Nükleer gölge ve ekonomik fırtına: Yeni bir krize hazır mıyız?
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Bir dostu ölü götürmek
    Bahar Akpınar
    Bahar Akpınar Penelope’nin örgüsünden bugünün kadınlarına: Oyalanmanın, hatırlamanın ve direnmenin ritmi
    Bekir Ağırsoy
    Bekir Ağırsoy 1988-89 En Güzel Futbol Sezonu(muz) (2): Başka türlü bir şey
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Ferdi Zeyrek’in cenaze töreninin çoklu anlamı 
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Kopya çekmedim, sadece kendi algoritmamı kullandım!
    Buse Ayazma
    Buse Ayazma Duygusal zekalarımız savaşsın isterdim ama…
    Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran Ötekiyle aynı arasında nefes aralığı: Cehennemden aşka bir yolculuk
    Mesut Balcan
    Mesut Balcan Acının estetiği ve gerçekliği: Werther'den Müslüm Baba'ya uzanan çığlıklar ve acının ortak dili 
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    tanpınar haber altı
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı