Ve en nihayetinde… Gerçekle temas eden hiçbir şey masum kalmaz. Ama belki de güzellik dediğimiz şey, tam olarak budur: Masumiyetin yanarak ulaştığı sadelik.
Gerçek olan, güzel olmak zorunda değildir. Çekici olmasının nedeni de güzelliği değil, kaçınılmazlığıdır. Gerçek seni seçmez; seni beklemez. Gelir. Ve geldiği zaman, tüm sahte benliklerin sırasıyla soyulur. Önce “iyi insan” rolün, sonra “mutlu olmak istiyorum” yalanın, en son da “dayanabilirim” savunman.
İnsan tuhaf bir varlıktır: Gerçekten korkar ama aynı zamanda onun kokusunu uzaktan alır ve oraya yürür. Bilinçdışı denen şey tam da budur işte; seni seni yok edecek şeye yürütür. Ve garip olan, yok oluş gibi görünen bu temas, aslında seni kurar.
Slavoj Žižek, hakikatin doğası hakkında şöyle der:
"Gerçek, her zaman bir travmadır. Ona dokunduğun anda, artık eskisi gibi olamazsın.”
Belki bu yüzden bazı insanlar, en derin bağlarını kendilerini en çok inciten anlara kurar. Çünkü o anlar sahteliği yakar. Gerçek, oradadır. Yanıltmaz. Çünkü saklamaz.
Yalan rahatlatır ama derinleştirmez. Gerçekse seni genişletir ama önce daraltarak. Bütün korkularınla, bastırdığın arzularınla, kirlettiğin geçmişinle baş başa bırakır. İşte o yüzden gerçek, şık değildir. Ama onurludur. Ve insan, içinde gizli bir asaleti yalnızca gerçekle temas ettiğinde bulur.
Gerçek olan bir bakış, bir itiraf, bir terk ediş—bazen bir sessizliktir. Ama içindeki yankısı yıllarca susmaz. Unutmak istediklerin değil, gerçekten yaşadıkların seni inşa eder. Çünkü sahici olan her şey seni yıkarak yeniden yapar.
O yüzden gerçek olandır cazip olan. İçgüdülerinle tanıdığın, aklınla bastırmaya çalıştığın. Çünkü hakikat, sevdiğin birinin elleri gibi değildir. Daha çok, aynaya tutulan bir bıçak gibidir: hem seni gösterir, hem seni keser.
Ve en nihayetinde…
Gerçekle temas eden hiçbir şey masum kalmaz.
Ama belki de güzellik dediğimiz şey, tam olarak budur: Masumiyetin yanarak ulaştığı sadelik.

Yorum Yazın