Kolektif iradenin tezahüründe Atatürk’ün rRolü
SİYASETAtatürk karşıtlığı, entelektüel bir tartışma olmaktan çıkıp ideolojik bir araç haline gelmiştir. Eleştirmenler, sosyal medya ve yayın organları aracılığıyla bu karşıtlığı yaymakta olup, toplumda kutuplaşma yaratmaktadır. Bu kutuplaşma, Cumhuriyet’in birleştirici ilkelerini zayıflatmaktadır.
Cumhuriyetin kuruluşunun 102. yıldönümünü idrak ettiğimiz bu dönemde, Türkiye’nin siyasi ve entelektüel tartışmalarında Atatürk ve Cumhuriyet’e yönelik eleştiriler yeniden gündeme gelmiştir. Bu eleştiriler, yüzeysel bir inceleme altında tarihsel bir sorgulama gibi görünse de derinlemesine analiz edildiğinde sistematik bir artniyet taşıdığı ortaya çıkmaktadır. Eleştirmenler, Atatürk’ü bireysel bir figür olarak hedef almakta ve bu yolla Cumhuriyet’in temel ilkelerini zayıflatmaya çalışmaktadır. Bu yaklaşım, Atatürk karşıtlığının doğrudan Cumhuriyet karşıtlığına dönüştüğünü göstermektedir. Zira Cumhuriyet, Atatürk’ün önderliğinde kurulmuş bir rejim olup, onun fikirleri olmadan anlaşılamamaktadır.
Tarihsel Bağlamdan Kopuş Yanlışı
Eleştirmenlerin düştükleri temel yanlış, tarihi bağlamından kopararak yorumlamaktır. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü sonrasında, ulusal bağımsızlık mücadelesi zorunlu bir yol haline gelmiştir. Atatürk, bu mücadelede liderlik etmiş ve modern bir cumhuriyet kurmuştur. Eleştirmenler ise, bu süreci “kişisel iktidar hırsı” olarak nitelendirmektedir. Bu görüş, tarihsel gerçekleri göz ardı etmektedir. Kurtuluş Savaşı, halkın geniş katılımıyla yürütülmüş bir direniş olup, Atatürk’ün rolü kolektif iradenin somutlaşmasıdır. Eleştirmenler, bu kolektif çabayı yok sayarak, yalnızca Atatürk’ü suçlamakta ve böylece Cumhuriyet’in meşruiyetini sorgulamaktadır. Bu sorgulama, bilinçli bir strateji olarak rejimin temellerine yönelmektedir.
Atatürk Karşıtlığının Cumhuriyet Karşıtlığına Dönüşümü
Atatürk karşıtlığının Cumhuriyet karşıtlığı olduğu, eleştirmenlerin kullandığı argümanlarda açıkça görülmektedir. Örneğin, laiklik ilkesini “dinsizlik” olarak yorumlayanlar, Cumhuriyet’in seküler yapısını hedef almaktadır. Laiklik, din ve devlet işlerinin ayrılması anlamına gelmekte olup, bireysel inanç özgürlüğünü korumaktadır. Eleştirmenler, bu ilkeyi Atatürk’e bağlayarak eleştirmekte ve dolaylı yoldan monarşi veya teokratik modelleri özendirmektedir. Bu yaklaşım, Cumhuriyet’in eşitlikçi yapısını zedelemektedir. Benzer şekilde, milliyetçilik kavramı “ırkçılık” olarak çarpıtılmaktadır. Atatürk’ün milliyetçiliği, yurttaşlık temelli bir birliktelik olup, etnik çeşitliliği kucaklamaktadır. Eleştirmenler, bu kavramı çarpıtarak, Cumhuriyet’in ulusal bütünlüğünü zayıflatmaktadır.
Rejim Karşıtlığının Asıl Niyeti
Asıl niyetin rejime karşı olduğu, eleştirmenlerin Atatürk’süz bir milli tarih yazma telaşından anlaşılmaktadır. Tarih yazımı, nesnel bir bilim dalı olup, olayları bağlamıyla ele almalıdır. Eleştirmenler ise, seçici bir yöntemle Osmanlı dönemini idealize etmekte ve Cumhuriyet öncesi dönemi “altın çağ” olarak sunmaktadır. Bu idealizasyon, Osmanlı’nın son yüzyıllarındaki çöküşü, ekonomik gerilemeyi ve çok uluslu yapının yarattığı sorunları görmezden gelmektedir. Atatürk’süz tarih yazma çabası, Cumhuriyet’in kazanımlarını –eğitim reformları, kadın hakları, sanayi atılımları– önemsizleştirmektedir. Bu telaş, bilinçli bir artniyet taşımakta olup, genç nesilleri rejimden uzaklaştırmayı amaçlamaktadır.
Demokrasi Yorumundaki Çarpıtma
Eleştirmenlerin bir diğer yanlışı, demokrasi kavramını yanlış yorumlamaktır. Cumhuriyet, halk egemenliğine dayalı bir sistem olup, çok partili hayata geçişle olgunlaşmıştır. Eleştirmenler, erken dönemdeki tek parti yönetimini “diktatörlük” olarak etiketlemekte ve bu yolla tüm Cumhuriyet dönemini karalamaktadır. Oysa tek parti dönemi, yeni kurulan devletin istikrarını sağlama zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Çok partili sisteme geçiş, Atatürk’ün vasiyeti doğrultusunda gerçekleşmiştir. Bu geçiş, eleştirmenler tarafından görmezden gelinmekte ve demokrasi eleştirisi rejim karşıtlığına dönüştürülmektedir.
İdeolojik Araç Olarak Karşıtlık
Atatürk karşıtlığı, entelektüel bir tartışma olmaktan çıkıp ideolojik bir araç haline gelmiştir. Eleştirmenler, sosyal medya ve yayın organları aracılığıyla bu karşıtlığı yaymakta olup, toplumda kutuplaşma yaratmaktadır. Bu kutuplaşma, Cumhuriyet’in birleştirici ilkelerini zayıflatmaktadır. Zira Atatürk, sembolik bir figür olup, onun eleştirisi doğrudan devletin kurucu iradesine yönelmektedir. Eleştirmenler, bu sembolizmi fark etmekte ve bilinçli olarak rejimi hedef almaktadır.
Cumhuriyetin 102. yıldönümünde, bu eleştirilere karşı nesnel bir yaklaşım benimsenmelidir. Tarihsel gerçekler, belgeler ve akademik çalışmalar temel alınarak tartışılmalıdır. Eleştirmenlerin artniyetli yaklaşımları, toplumun birlikteliğini tehdit etmektedir. Atatürk’süz bir tarih yazma çabası, milli kimliğin zayıflamasına yol açmaktadır. Oysa Cumhuriyet, Atatürk’ün fikirleriyle şekillenmiş ve halkın desteğiyle ayakta durmuştur.
Sonuç olarak, Atatürk ve Cumhuriyet eleştirileri, yüzeysel bir sorgulamadan öte rejim karşıtlığı içermektedir. Eleştirmenler, tarihi bağlamından kopararak yorumlamakta ve bilinçli bir strateji izlemektedir. Bu strateji, Atatürk karşıtlığını Cumhuriyet karşıtlığına dönüştürmektedir. Toplum olarak, bu yanlışlara karşı uyanık olunmalı ve Cumhuriyet’in kazanımları korunmalıdır. 102. yılda, Atatürk’ün ilkelerini yeniden hatırlamak, geleceğe güvenle bakmamızı sağlamaktadır.
İlginizi Çekebilir